özenle raflara dizdiğim ömrün tozunu almaktan yoruldum

merhemin şelalesinin altına girmesi için ısrar ettiğim yaranın serinlememesinden yoruldum

her şehrin yan tesiri yine aynı göğün altında karbon

gecenin en karanlık yerlerinde kulaç atan bakışlarımdan yoruldum

düşmanı sayamadım ve tarih kitaplarında daha az kişinin lincine uğradığım yazıldı

hançeri sayamamaktan yoruldum

tanrının kınında duran ateşten ve aslında ateşin kınından düşmüş olmasından

tanrının kınında duran sulusepkenden ve sokakta artık kumla oynayamayan çocukluğuma olan uzaklığımdan

buğuya çizdiğim kalbin eriyip yok olmasından ve hiç yürek olamamasından,

sürekli hıçkıra hıçkıra çırpınmaya yeltenmesinden

lakin yorulmaktan olsa gerek halının altına süpürdü kanatlarını


tedirgince ateşe verilen sigara ve üflenilen ant içişle

durup dururken bir çatı yeni ön adımı verdi bana, oysa çoktan doğmuştum

beni benle beraber taşıdığım yeni kentle,

aynı kederin farklı fragmanında yoruldum

artık dik çıkmaktan ve aşağıya bakarken başımın dönmesinden, kaçmaktan ardımdan koşan yaşamın siyah sirenlerinden ve ant içmekten

göz göze geldiğim bu yabanıl aşk, his

jenerikte hep yönetmenin azrail olduğu bu is, zehir

küllerimin ıslanmasından yoruldum

merhemin şelalesinin altına girmesi için ısrar ettiğim yaranın serinlememesinden yoruldum

ant içmekten ve bu olmadığımı düşünüyor olmaktan ve aynada çatıştığım fotoğraftan

saymaktan, ölçmekten ama hep asal olmasından senin hayatının

mesafenin aslında ölçülememesinden, kelimelerden, ritimden

kuşatılmış olmaktan yoruldum


özenle raflara dizdiğim ömrün tozunu almaktan yoruldum.

yorulmaktan ve yoruluyor olmanın bu denli yormasından yoruldum

yorulmak ki şeytani bir tümör gibi yayılır haritada bütün dağlara

yaprak döker, kalakalır, yorulur