Bir şeylerin kolay olacağını mı umut etmiştin? Zamana, mevsime kendini salıverdiğin o yolda karşına çıkan küçük bir engele yordun kendini. Vazgeçtin, üstünü kapattın. Avuttun, devam edeceğim sözü verdin yine kendine. Kendimi dinliyorum; sessizliğimin, ıssızlığımın, yalnızlığımın akıntısına bıraktım anlık duygularımı. Başlangıç depresif, ritim kırılgan. Korkum her zamanki gibi tarif edemediğim, arkasına sığındığım bir perde. Geçmişin yankılanıyor bazen gözünün önünde. Halbuki ne kadar uzaktalar. Zamanı getirip yanı başına koyuyorsun şimdi diye, meğer geçmişi anlattın. Ne zaman ara vermeye başlasan düşüncelerine, şu andakilere sıkışıp kalıyorsun. Geçmişin acısı, geleceğin kaygısı tuzluyor yaranı. Kendini kaybetme arayışındaki zevkini doruğa çıkarmaya çalışman bir anlık farazi kurgudan ibaret, yarının bugünden farklı düşündüreceğinden bir o kadar eminken. Bu; yazmak, anlatmak veya paylaşmak gibi bir şey değil ki. Sakınıyorsun kelimelerden, saklanıyorsun imalardan. Kendini paylaşmakta hala sorunların var. Keşke sadece gülümse, arkana bakma nutukları kadar kolay olsaydı kendini yatıştırmaların. Milk and honey dinliyorum. Duyguların yumuşaklığını ve ne kadar kırılgan olabildiklerini hissedebiliyorum. Bazen de diyorum ki pamuk ipliğine bağlı umuda gelecek vaat etmen ne kadar acınası ve belki de bir o kadar manidar. Ama derinlerde hala kıpırdanan bir tohumun çatlama sesleri tutunmaya çalıştığın onca daldan birisi. Rahatına erişeceğin zamanlarda rahatsızlıkların en büyüğünü yaşayıp lanet etmelerin belki de bu yaşın verdiği bir histir.