Bir iç deniz yüzdü benliğimi.
Yaprakların yakası kırışık, akıl bağı yetke son neş'e idi.
Ahşap pervazımın uçuk yeşili yırttığında göğsümü zaman evrilirdi.
Boylamlar vardı hazeyansız düşüncelerin karşı balkonunda.
İlk sayfayı dahi okumadan şirazesi yırtınırdı sualsizce.
Durmak bilmeyen bu çağın ezgisinde yitirirsin bir çift kunduranı.
Bileklerini bir düğüm iplikle boyadığında,
bu cam kürede öten serenat kırılır.
Benim köküm göğsümden süzülen inci sızı yaşlar, büklüm büklüm uzanan darağacım.
Biçtiğim patikamın her bir köşesine çizdiğim söğüt ağaçlarımın eğri dalları hakikatimin çatlak aynasıdır.
Çatallaşmış ve eğreti duran satırların ardında ötüp duran kuzgunum bizzat senin tülden perdelerine dolanıp da kendini azad eder.
Pencerenin kenarında kor bir ateşle yanan büyüttüğüm kuzgunum, avuçlarında fidanlar yeşertecek.
Sudan ince solukların yeni günün hüzmeleri ılıklığında sıyırdığında tenimi, güncemin kopuk sayfaları senin devrimindir.