Bandersnatch'i izliyordum. Saat üç gibi bitti. Yatağıma yattım. Sonra bir an öncesi belki de an an öncesi için geriye dönüşleri düşünmeye başladım. Daha sonra kapandı gözlerim. Delirmenin kapı eşiğindeyken tüm 'ukdelik' olasılıkları göz torbalarıma sıkıştıra sıkıştıra 20-25 dk. içinde daldım. Adrian'ın derinlerinde çalıyordu unuttuğum kulaklıkta. Sonra geçmiş vakit anlamadım. Annem bir anda boğazını parçalayarak çağırdı beni. Gözlerimi açtığımda korkunç, benzersiz bir ses, dolu dolu ıslanıverdi yanaklarım. Kalktım bir hışımla, ayaklarım titriyordu. Sonra duvarlar arasında ağabeyim, annem ve ben dışarı attık kendimizi. Dışarıda boşalırcasına yağmur. Gökyüzüne baktım, kimin ağladığı belli değildi. Sokak lambası yerinden sökülmek için saniyeler sayıyordu. Telefon içeride kalmış, üstümde ince bir tişört, annem bildiği duaları tümünü haykırıyor. Aklımda deli iki soru, göğsüm burum burum. İlki coşmakta olan taşın kalbini benim mi çatlattığımdı. İkincisiyse bir çift gözün daha hayatta olup olmadığıydı. Anlayacağın ensemden öptü ölüm, toprak koktu tenim. Korktum ikinci böbreğim, çok korktum.