"Artık şekersiz içmeye başladım kahveyi, çok düşünüp az konuşuyorum babam gibi." Beni yansıtan tek kısım, kahveyi şekersiz içiyor oluşum. Çünkü miadını doldurmuş bir insanım. Tanrı'nın defosu ve kompleksler üstü bir aşağılık... Öncesinde düşünmeden konuşurdum, şimdi düşünüp konuşmuyorum. Sanırım düşündükçe konuşmanın fuzuli bir külfetten ibaret olduğuna kanaat getirdim. O yüzden konuşmaya lüzum yok, düşünelim yeter. Düşüncelerime konuşmalar yapmaya da gerek yok. Zaten hepsi kendi içinde en haklı benim naraları atmakla meşgul.


Artık babam gibi değilim, kaldı ki hiçbir zaman da olmadım. Olamam da , istesem de benzeyemem. Zira iyi bir insan olmak ve İslamiyet bana ağır gelir her defasında.Alnımın secdeye alerjisi var, yalnızca kuru bir inancım var, zincir halkaları misali birbirine kenetli. Ben inançtan kopamıyorum, inanç da beni hayatımdan kopartmıyor. Kopamayışlar silsilesi... 30 yılın özeti bu işte. Bir bunalım debdebesi yahut depresyonların şehvetli kucağı... Yolun açık olsun demesinler bana. Yolum yol değil çünkü. Yolum yokuş aşağı freni patlak bir kamyonla kaçış rampası arama macerası...


Bir inat uğruna harcanmış bir mazlum ruhum, mezalimler divanında. İyi olmaya uğraştıkça paçasından çekilen bir soytarıya dönüşen kral hissiyatım. Devrik cümlelerle boktan yazarlığını örten bir adam, şimdi bu satırları karalayan... Plansız bir gelecek planlayan bir tezatlar abidesi. Kaderin naziresidir tüm bu badireler. Dağları, taşları aşarlar "erleri yendim bir başıma" diye güzelleme yaparlar. Dağda taşta er mi kaldı ki yenesin? Erler metropolde bile yapamıyor artık. Hayat mücadelesi boş bir motivasyon tabiri. Kadını da erkeği de bitiren olgu, bu hayatın bizzat kendisi. O yüzden bırak ötesini berisini, arkanda kalsın hayatın öteberisi. Artık şekerli içmeye başla kahveni ve az düşünüp çok konuş babandan önceki ataların gibi...