Merhaba...
Günler iç karartan bir kasvet ve ağır aksak adımlar ile birbirini kovalamaya devam ediyor. Hayatımda uzunca süredir en ufak bir heyecan ya da farklılık yok. Ne çöp atmaya çıktığımda karanlığın içinden bir anda fırlayan kediler ne de sokakta sigara içip dalgın dalgın yürürken alelade bir tanıdığa yakalanmak... Kalp ritmim, ölü bir adamınki kadar stabil. Odamın rengini değiştireyim diyordum ne zamandır. Sahi ne zamandır? Saatin kaç olduğu ile ilgilenmiyorum, zaten takvimlerle de zorunlu haller dışında göz teması kurmam. Gözümü açtığım her sabah, bir önceki ile aynı olduğundan benim için cumartesi ve salı arasında, sadece pazar yerleri konusunda bir ayrım söz konusu. Mesela perşembe pazarındaki çeşitlilik daha fazla, salı pazarında ise fiyatlar uygun, çarşamba pazar yok, cuma pazarı lokasyon olarak uzak, haftasonu kısıtlama... Bu da bir garip obsesyon olabilir mi? Bilmem, belki. Aynılaşmaya başlayan günlerin arasında gittikçe yalnızlaşıyor ve kayboluyorum. Bunu iliklerimde hissediyor ve aynaya her baktığımda yüzleşmek zorunda kalıyorum. İçinde bulunduğum duruma bakarak benim için yaşıyor demek yerine, nefes alıp vermek suretiyle yalnızca doğal seleksiyona katkıda bulunuyor diyebiliriz. Bu çok daha doğru bir tanım oldu.
Hayat, sürekli hareket halinde. İnsanlar, kalabalık evlerden kaldırımlara taşıyorlar. Sokak lambaları yanıyor/sönüyor; sanayi durmak bilmeden işliyor; sayfalara mühürler basılıyor, sonra ıslak imzalar... Haber kanalları ellerinde mikrofon kendi fikirlerine yatkın röportaj yapmalık birilerini arıyorlar, bulamazlarsa montajda atıyorlar yada kanalın çaycısı yetişiyor imdatlarına; berber enişteye yönlendiriyor muhabirleri (Kendime not: Bu çaycının hikayesi yazılabilir; güzel kurgu oldu). Dünyanın her yerinde birileri bir şeyler yapma telaşıyla yataklarından çıkıyor. Nereye gideceklerini ve varmak istedikleri yerleri bilerek kendilerinden emin bir şekilde yürüyorlar. Tüm bunlar olurken, sanki yalnızca ben derin bir bilinçsizlikle oradan oraya savrulup duruyorum. Çünkü sizde takdir edersiniz ki benim yaptığıma yürümek denmez. Bir tür arayış hali falan da değil. Birbirimizi kandırmayalım. Ben ne yapacağımı bilmiyorum, nereye gideceğimi ve kim olduğumu... Oysa pencere kenarına ne zaman oturup dışarıyı seyretsem herkes biliyormuş gibi geliyor. Çatılardan uçup şöyle bir döndükten sonra tekrar aynı çatıya dizilen kuşlar, şu karşı kaldırımda onun bunun paçasına atlayan kedi bile... Benim dışımda herkes öğrenmiş bir ben varmak konusunda cahil kalmışım. Kendi hayatımın neresinde bulunmam gerektiği konusunda en ufak bir fikrim yok. Hangi kareye girsem sanki biraz eğretiyim. İnsan kendi hayatının yanlışı olduğunun farkına vardığında artık bir daha kendini doğrultamıyor. Yaşamının geri kalan bütün mücadelesi de tam olarak bunun üzerine kuruluyor.
Uzun uzun susuyorum. Çoğu zaman konuşmalarımın arasında günler varmış gibi hissediyorum. Size de oluyor mu? Yoksa sizde her şeyi bilenlerden misiniz? Uzun zaman önce konuşarak bir yere varılmayacağını ve anlaşılamayacağımı anladım. Biraz zor oldu. Yani en nihayetinde, senelerdir bir durumun iletişim olabilmesi için gereken tüm ögelerin (gönderici, alıcı, ileti, kanal, bağlam vs.) konuştuğum herkesle aramda var olduğunu sanıyordum. Oysa hiçbir şey idrak edilenin ötesine geçemiyormuş. Dilim anlatacaklarımın, karşımdaki insan da anlaşılacaklarımın sınırıymış. İnsanlar sizi sırf zaman geçsin diye ya da sıra kendilerine bir an evvel gelsin diye dinlermiş gibi davranabiliyorlarmış. Herkes bir şeyler anlatmakla meşgul; artık anlaşılmak, dinlenilmek kimsenin umurunda değil. Yargılamasın, sessizce otursun, önündeki şişeyle de oynasa olur, dikkatini vermesine de gerek yok ben bir anlatayım da rahatlayayım... Ben bu algoritmayı bir türlü anlayabilmiş değilim. Bazen, kendim dışında bir şeyler duymaya ve anlatmaya çok ihtiyacım oluyor. İnanmazsınız kulaklıklarımdan gelen müziğin sesini bile bastırabiliyor iç sesim. Sonra sabahtan beri sözünü ettiğim bütün her şeyi etraflıca düşünüyorum. Dünyayı sessize alıyorum yavaşça, dışına çıkmadığım için odamın kapısını yağlamak zorunda kalmıyorum.
Aslında bugün kısaca bir merhaba demek için uğramıştım. Fakat görünen o ki yine kelimelerin arasına saklandım.