Bugün asker alışverişi vardı. Alarmı erkene kurmuştum. Kalkar kalkmaz çay suyunu ve yumurtayı ateşe koydum. Kahvaltıyı hazırlamama yakın annem uyandı. Babamı da kaldırdı. Babamla kahvaltıyı yapar yapmaz evden çıktık. İstikamet Kadıköy, Asker Çarşısı... Cenker askerlik için alışverişini bu çarşıdan yapmıştı. Fiyatların da uygun olduğunu söylemişti. Lise arkadaşım Miraç'ın hem komşusu hem de çocukluk arkadaşıydı Cenker. Bizi de Miraç tanıştırmıştı. Cenker kıvırcık saçlı, uzun boylu, iri yarıydı. Heybetli bir görüntüsü vardı. Görünüş itibariyle ve elinden her işin gelmesinden dolayı kendisinde bir baba figürünü her zaman görmüşümdür. Üstelik babalara göre üstün bir espri anlayışı vardı.


Babamla Söğütlüçeşme'de indik. Boğa'ya yürüdük, birkaç fotoğraf çekildik, oradan da Rıhtım'a indik. Asker Çarşısı'nda karşımıza çıkan ilk dükkana girdik. Hızlı konuşan bir çalışanı bize yardımcı olması için yolladılar. Hızlı konuşan insanlara güvenmeme konusunda bir kez daha haklı çıktım. Aldıklarımız 645 lira tuttu. Babam biraz sinirlendi halinden anlayabiliyordum ama ona sorduğumda sinirlenmediğini söyledi. ''Kıyafetleri ordunun verdiğini, bizim çok da bir şey almamıza gerek olmadığını'' söylemişti. Fakat onun dönemi ile şimdiki bir değildi. Onun zamanında ayakkabı vurma ihtimali çok yüksekti ve vatkayı omuzlara koyardın. Şimdi jel tabanlıklar var ve vatka kullanılmıyor. Keşke işim olsaydı da o parayı ben ödeseydim.


Kadıköy'den Beylikdüzü'ne kadar yolun büyük bir kısmı sessizlik içinde geçti. Beylikdüzü, Kadıköy'e nazaran soğuk ve yağışlıydı. Metrobüsten iner inmez taksiye bindik.


Eve geldiğimde yorgun hissediyordum. Sıcak bir çorba içtikten sonra uyuyakaldım. Uyandığımda akşam olmuştu. Biraz sosyal medyaya baktıktan sonra Harry Potter serisine bilmem kaçıncı sefer tekrar başladım. Sebepsiz mutluluk.