Bir damla suyun mücadelesi toprağa düştüğü an başlıyor. Sızlıyor sızacak yer bulduğunda, sızladıkça kıvrılıyor, kıvrıldıkça zorluyor. Derinlere iniyor çarpa çarpa. Çarptıkça temizliyor kendini. Rengi yoktur suyun derler ama rengi akmaktır belki de. Rengini bırakıp akıyor. Aktıkça besliyor, besleniyor.. Geçip gidemediği yerde yavaşlıyor, yavaşlayınca birikip çoğalıyor. Çoğaldıkça taşınıyor ve taşıyor.  

 Düştüğü an başlıyor hikayesi toprağına meftun damlanın. Ve sen. Ah sen. Sen sadece taşanı görüyorsun. 

 Gördüğüm, erişebildiğim her pınardan su içiyorum. Öyle bardakla filan degil. Aracı olmadan, avuçlarımı doldura doldura. Ağzımın içine denk getiremediğim damlaların çenemden akıp boynumu, kollarımı ve dahi dirseklerime kadar ıslatması da bu ritüele dahil. O buluşma anı hayata bulaştırıyor beni. Şifali olduğuna da inanıyorum. İnanıyorsam şifalıdır da. Bunu yapmak tuhaf bi özgürlük. Tatlı bir huzur veriyor bana.

  Sudan taşmayı öğrenmiştim. Sıra Rüzgar'dan gitmeyi öğrenmekte.


Fatma Esgice