Meşakkatli iştir önemsiz ismini çürümekte olan bir ceset gibi toprağa gömmek,
Meşakkatli iştir ismini görünümüne uydurabilmek aynalarda çehreni incelerken,
Bütün bunlar nasıl oluştu, nasıl yok olacak,
Ve en önemli soruyu sormak; nedir önemi insan olmanın?
Lütuf mudur bu garip yapıda var olmak,
Yahut neyin cezasıdır farkındayken her şeyin olmaya devam etmek?
Görmek ellerini, duymak aklının ince çığlıklarını, kimin laneti bunların hepsi?
Delikanlı pencerenin önünden ayrılmaz asla,
Çünkü bilir; oradadır sırrı tüm yaratılışın,
Buharlaşıp buğu olur delikanlı çaresizce,
Buharlaşır, yok olur...
Düşündüğü kelimeleri okur aklından,
Her lisanın lügatinden bir kelime seslendirir,
Tanrı'lar gibi yaratmaya koyulur aptalca,
Aptalca cümleler kurar; "ben insanım" der ilk önce,
Tekrarlar düşündükçe; "neyim ben?"
Sümerce, Hititçe, Arapça, İbranice...
Melekler beyaz libaslar içinde, parmak uzatışları, gülümsemeleri şeytanca,
Tanrı'nın cennetine davetler sunarlar buruşturup çöpe fırlatarak tüm kelimelerin yazılı olduğu devasa bir kağıt parçasını,
İçimden çıkararak tüm sevgilileri,
gözlerimden de alırlar ufacık zerresine kadar insani şeyler parıltısının.
Hayranız hayata, neden dersen delikanlı, bilmediğimiz içindir belki de,
Ya da bilmediğimiz başka bir lisan var keşfedilmeyi bekleyen,
Tek çaremiz olmayan kelimelerle cümleler kurmaktır belki,
Öyle kelimeler ki seslenince yaşartır gözleri,
Anlaşılır kelimeler barındıran o lisan, zamanın birinde bize de öğretilir hiçlik tarafından,
Eminim küçük kız, sen de emin ol.
Günün birinde delikanlının biri erkek gibi davranmayı öğrenip hiçe sayarsa düşünmeyi, büyük hata yaptığını söylersin ona,
Hayal kırıklığına uğrarsa yalnız bırak onu,
Son bir kavgaya girecektir kendisiyle,
Arınacaktır, gözlerini açacaktır,
Eminim küçük kız, sen de emin ol.
Daha da kollarını açma her güler yüzlü olana,
Gülmek pek çok anlamlar barındırır küçük kız,
Hiçbir alfabede bulunmayan harflerle güler bazı insanlar,
Hiçbir işe yaramayan, fakat insanı donduran bakışlarla bakar bazı gözler,
İnanma onlara küçük kız, inanma.
Seni aşka götürecek geçtiğin yolların bazıları,
Kulak verme seni acıdan çekindirenlere, yürü,
Adımlarını geniş at, bırak bakakalsın hepsi cesaretine,
Bir gün dizlerin kanadığında görsünler kendi isteğinle akıttığını o kırmızıyı,
Bırak görsünler umursamadığını hiçbir şeyi.
İblislerini topla etrafında, meleklerini çağır küçük kız,
Sana yol belirlesinler kafalarına göre,
Ellerinle kapat kulaklarını, bırak melekler yapsınlar seçimi,
Ya da öyle yaptıklarını düşünsünler tartışarak,
Sen ıtırlı saçlarını toplayıp çoktan yola koyulmuşken,
Bırak melekler ağıt yaksınlar arkandan gözyaşlarıyla...
Artık neden medet umabilir neyi yitirdiğini bilmeyenler,
Kime anlatılacak beş para etmez hatıralar,
Yeni baştan, defalarca dinlenen şarkılar gibi yitirir tazeliğini insan hayatları,
Birisi yaşadı mı, diğeri de aynı şeyi yaşayacaktır farklı olaylar içerisinde,
Sanma farklı olanı bulabileceğini,
Ötelerde nasıl sonlanmışsa birinin hayatı,
Seninki de pek farksız olmayacaktır kuşkusuz,
Ve ilelebet sürecektir bu asla gelmeyecek olan sona varana dek.
Yorgun olduğunu biliyorum, delikanlı,
Yapman gereken boşlukta havayı görmektir,
Yahut bu arzuyla yanıp tutuşmak neden olduğunu bilmeden.
Yolculuk sonlanmadan yapılması gereken pek de bir şey yoktur aslında,
Sonlanacak olanı izlemekten başka ne yapabilir bu aciz et parçası?
Delikanlı yorgundur, sezilir ellerini incelemesinden,
Bir şey bulamayacağı anlaşılır gözlerinden,
Geleceğin aynasına dönüşür yavaş yavaş...