Ağlamak da bir duygu ama ağladığı için utanıyor insan. Hissettikleri için kendine acıyor bazen. O kadar tozlanmış ki bazı acılar, seneler evvel rafa kaldırılmış çünkü. İnsanı boğan da bu değil mi zaten? Acıyı görmezden gelmemeli, hissettiklerinden utanmamalı kimse. Benliğine sahip çıkmaya çalıştığı kadar acısına da sahip çıkmalı. Hissediyorsun işte canını yakıyor. Nedir bu kaçma çabası? Kendinden kaçabileceğini düşünmek aptallığın daniskası. Kime anlatacaksın ki daha kendine bile anlatamıyorken? Kaçma artık, yüzleş. Yüzleş ki bir kere yaksın canını, her gün değil. Gerekirse yardım iste, düştüğün yerden uzat elini. Biri seni elbet duyacak.

İşte burada önemli olan da onca şeye rağmen sana omuz olan o kişiyi tanıyor olmak. Sen acından kaçsan da o gözlerinden anlıyor ve yardım elini cömertçe sana uzatıyor. Buna ister aile de, ister sevgili ister dost. Sen kaçsan da o yakalıyor ve iyileştiriyor. Sevmek bu değil de ne? Karşılıklı olanını bulduysan hele bir de içindeki kış bahçelerindeki çiçeklerin kokusu burnuna geliyor. Biri var işte.Ruhumun yaralarını sarıp sarmalıyor. Güzel bir iltifat gibi. Biri var işte o benim merhemim.Bununla alakalı geçenlerde bir söz okumuştum, ‘Sen yara bandı değil eczaneymişsin.’ uzunca düşünmüştüm sonrasında. Meğerse ne anlamlı bir cümleymiş.