Gece vakti mağribin atları kaçarken yangınların çölünden

Karanlık; yazardı fevzin hikâyesini, geride kalan yalnızları

Alev yutan o Zerdüştler yükselirken benim gönlümden

Yazardı gökyüzüne yıkılmış şehrin tüm unutuluşlarını


Acı dolu akşamların kavga kokan zalim şafaklarına ant içen bir celladın

Beklenmeyen bir anındayken demir perdelerinden miğferinin

Göz ucuyla bakarken kurbanına

Kendisine kurban sunanlara

Bir kez olsun bu kez ayak tabanlarına değil de

Ayaklarına vurulan demir prangalara değil de

Gökyüzüne bakmak isteyeceği o kutsal zamanda

İdam arenasında

Özgürlüğüne koşar adım yaklaşacağını bir bilse

Bir bilse esas esaretin kendi yaşadıkları olduğunu

Can almanın can vermekten yüce olduğunu

Bir bilse aşkın sofrasından doymadan kalkmanın

Aşkın sofrasına oturmaktan zor olduğunu

Kendisine sunanlardan aldığı bedenlerin birer birer

Kartal başlı bir dev gibi kendisinden

Ve yine birer birer her kurbanından kurtulan o ruhların

Aynada dev sandığı bedeninden türediğini

Zalim şafaklarından ihtirasına kapılan her bir gününden

Yüz çevirmek gelirdi içinden düzene

Düzenin kendisi olduğunu bir bilse

Korkulanın devler olmadığını korkuların çocuklarından

Çocuklardan farksız insanoğlunun korkunun kendisi olduğundan

Şüphelerin bir şeytan kuyruğu gibi sivri bir gergedan boynuzu gibi

Kuvvetli olduğundan

Karanlık gökyüzünün dağlara inen meltemlerinden habersiz

Dağların ardıçlarından güllerinin kokusundan habersiz

Habersiz yaşadığı her Tanrının buyruğundan habersiz

Bir bilseydi ellerinden kopan her ölüm ve yaşam arasındaki

Hayat denilen en büyük çelişkiden kopan fırtınaları

Oysa o fırtınalardan habersiz

Fırtınaların derin sessizliklerini

İçine gömerken içinde çatlayan denizlerin dalgalarından habersiz

O denizler ki her damla gözyaşından dalgalarının sakınır

İnsanoğlunun acılarından denizlerden korkan bir fırkateyn gibi

Dümeninde bir korsan kaptan güvertesinde koca başlı bir yılan gibi sakınır

Kendi canı mühimdir kanını akıtır düşmanının

Düşmanının devrimlerinden habersiz

Bir bilse denizin özgür bir güvercin kadar temiz yürekli olduğunu

Topraktan gelen her derdin devasında bir gizem bulduğunu

O güvercinlerin gizemlerin ulakları olduğu tanrıların dağlarında

Dağlarında Tanrıların tek odalı yuvalarında zincire vurulmuş ateşlerin

Yurtlarına kaçmak için rüzgardan medet umduğunu

Denizler kadar özgür olmak isterdi cellat

Tanrıların dağlarındaki bağlı ateş olmaktansa

Arkasını dönüp gölgesinden uzaklara bakmaya cüret bulsaydı

Karanlık olmak isterdi belki cüret bulsaydı

Ve yazardı tüm hikâyeyi en baştan

Yangın yandığı o gece vakti cüret bulsaydı

O gece vakti mağribin atları kaçarken yangınların çölünden

Karanlığa yazardı fevzin hikâyesini, geride kalan yalnızları

Alev yutan o Zerdüştler yükselirken benim gönlümden

Yazardı gökyüzüne yıkılmış şehrin tüm unutuluşlarını...