Bir zamanın sızısını çektin bileklerinde

Kaldırımlardan düşüyordun, yol katlanamıyordu buna

Odalarda ağlıyordun, duvarların taşları çatlıyordu 

Hiç farkında olmadın kendindeki ısıtıcı güzelliğin

Yıpranmıştı kirpiklerin ıslanmaktan

Yırtarak koşmuştun rüzgarları, hatırla. 

Yoruldun

Çürümüş omuzlar, kesik eller, gaddar haykırışlar... 

Kavruk türkülerin ve dünyanı, 

Ölüm ve acıların sıkıştırılmış ruhunla

Rüyalarında kestin cezasını. 

Dikişsiz dudak kenarlarından dallandı zeytin dalı gibi yumuşak ve parlak sözlerin

Bağışlanacak kainatını yeni baştan oluşturdun

İki yumruk arasında yüreğini sıkıştırıp açtın ellerini, kuş gibi özgürleştirdin. 

Güz güneşinde parlayan kirpiklerin, ince bileklerin, omuzların ve sen ve kendin. 

Bir kuvvet oluşturup yok edecek güzelliğe ulaştı.

Kül ağırlığınca şerbetli süzgecinden geçirdiğin hislerini alevlendirdin. 

Bir dua okurcasına söylüyorum, 

Kalk artık. 

Bir nara belki bir nida edercesine söylüyorum, 

Çevik ayaklarını şahlandır zeytin dalı inceliğindeki belinin üstünden. 

Kapat içinin fermuarını; zehir akıyor, kan akıyor

Sen o yıkık evlerin harcı değilsin...

Sen ne güzel adamsın.