Sen bilmiyorsun, her gece çığlık çığlığa doğuruyor Gülfem! 


Her gece 

Kasıklarında 

Tepiniyor

Depresif düşünceler 

Sen tertemiz çarşaflarda uyurken

Gülfem’i kanlı çarşafıyla birlikte ipe geçirmişler!


Sen bilmiyorsun

Oysa her gece

Gülfem’in bacak arasından akıyor

Bacak arasından durmadan 

Usulca boyun eğdiği yitik ve yorgun bir geleceğin

Düşükleri ağlaya ağlaya sızıyor 


Sen bilmiyorsun 

Saat gece üçe vurdu mu

Gülfem’in kafatasından çirkin mi çirkin çocuklar çıkıyor

Seni tatlı uykundan uyandıran o kambur, ızdırap dolu kör (var oluş) sancın 

Yedi yaşından çamaşır sulu elbiseler giyip

Bulanık bilincinle fısıldaşa fısıldaşa oyunlar oynuyor


Sen bilmiyorsun

Kulaklarında uçuşup duran yarasalar 

Gülfem’in

Bir an olsun susmuyor

Sabah akşam konuşup

Gülfem’e

Kendini

Öldürmesini

Söylüyor

Doğarken gün

Ve batarken

Düşüncelerini aç bir hayvan gibi

Ke -ke -ke-mi-ri-yor


Sen bilmiyorsun

Gülfem

Aynalara bakamıyor

Baktığında, bulanık sularda kaybolmuş kimliği

Öylesine hiç, kimsesiz hâli

Kesip geçiyor 

Delip eziyor

Yuvalarından çıkmış, sarkık, kan çanağı göz bebeklerini


Sen bilmiyorsun, Gülfem her gece yatağının altında yüzlerce insan uyduruyor!

Uydurduğu insanları doğurup doğurup da cami avlusuna bırakıyor 

Sen bilmiyorsun

Gülfem

O avluda kendi çocuklarını bıçaklıyor

Gülfem 

Ağlaya ağlaya bir köşeye sinmiş üzgün çocukluğunu

Kocaman bir ormana bırakıp

Üzerinde ihtiyar cücelerin oynaştığı tüm ağaçları 

Tek kibritte yakıyor 





Ve bazen 




İmamın  balkonundan

Çığlık çığlığa

Aşağı atlıyor

Köklerine cinlerin yer ettiği, açık kahve saçları Gülfem’in

Kendini bıraktıktan sonra 

Onu hayatta da tutmuyor 

Hocanın evinde asılı Ayetel Kürsi’lerin






Gülfem, adını sanını bilmediğin bu yabancı, yürüdüğün yollarda rast gelip gözlerini 

devirdiğin. 

O kadın, koynuna koynuna girip içine titrediğin. 

O kadın, sana ağlama diye küçücükken ninniler söyleyen anneciğin. 

Her kim olursa olsun 

Kendi aklıyla ve senin aklınla oynadığı oyunları 


H i ç 


A m a


H i ç 


Bil- me-di-ğin