koynumda akşamın alaycı dişleri

sesimde devrilen yorgun kantar

bir ağıttan dönüyorum kendimi durdurmaya

her şey nasıl bu kadar var

her şey nasıl bu kadar


dönülmez dağların eteğinde

anılıyor kırgın rıhtımlar

kızgınım yırtık bağrına inancın

yükseklerin sesleri alçaltan kahrında

bir çift göze eğiliyor

kör oluyorum ardından


çekimser bir ücradır bu bakıp da kalınan

eşikleri kasıklarıma devirirken rüzgar

uçarı çelenkleri ıslanır hüznün


o ömür bekçileri, o velespit, o gökyüzü

kelimeler ve terk ettikleri bizi bir gece

çerçeveletip yakılmalık sakin, gece

hepsi gösterecek seni sana bir gün


ve senin hep bu aynalardan büyüsün güzün

sükutumu tırmalasın o hırpani sesin

ne de olsa unutulur hoşça kalanlar

bilinsin bu yalnızlığın neresindesin