Defalarca kaçtım senin fırtınalı limanından. Defalarca düştüm gözünden,
Ve her seferinde yine sen tuttun beni ellerimden.
Yaralayan da yaralarımı saran da sen oldun.
Bin kere gittim bin kere geri döndüm ocağına.
Bu dilhûn yakarışlarıma hiçbir zaman şahit kılmadım seni.
Senin dertlerini kendime yoldaş belledim. Aynı acıları paylaşır olduk seninle
Ve senin bundan hiç haberin olmadı.
Bu giryana sürgün gözlerime selamını Bahşettiğin günden beri, bir abdâl gezgin olup çıktım.
Ne kadar dile getiremesem de, sen anla bakışlarımdan,
Sadece sen tanı beni.
Sen de anlamazsan halim nice olur benim?
Hayat karşıma her geçen gün umudumu yitirmem için türlü zorluklar çıkarsa da,
Ve sevdiğim, yerle gök arası kadar uzak da olsan,
Bir haziran ayında, gözlerim fecr’in rengini aldığı vakitte, pencere kenarında otururken seni göreceğim.
Bana evimize geliyor olacaksın.
Işte o zaman kuruyan çiçeklerim yeniden dirilecek.
İşte o zaman ikimiz de kıyamete kadar âfâk-ı cihan'a karışacağız...