Dün akşam ömürlük iki dost bir hayli içmişiz. Akşam geceye kavuşmuş, gece sabaha kavuşmuş, hayallerimizde herkes sevdiğine kavuşmuş, ılık bir rüzgarın getirdiği sabah ezanını dinledikten sonra son birer sigara yakıp üst baş değişmeden, dişlerimizi fırçalamadan, yeni doğacak gün ve batıp gitmiş hiçbir gün umurumuzda değilmişçesine uyumuşuz.


Öğleden sonra açıyorum gözümü. Bir yerlerde çivi çakılıyor. Birileri kafamın içine çivi çakıyor. Uyunmaz bu gürültüde. Çaresi yok, tek gözüm kapalı gidiyorum banyoya. Elime yüzüme su çalıyorum. Bir de sabaha karşı unuttuğum işeme eylemini gerçekleştiriyorum. Dostuma bakıyorum, uyanmış çoktan, kahvesini içiyor. Kahve altı olmadan ben kahve içemiyorum diyorum. Ekmek yok, diyor. Alırım, diyorum. Maydanoz da al, diyor, midemizi rahatlatır. Pekâlâ, onu da alırız paşam, diyorum, şu yumuşak mavi terlikleri geçirip ayağıma varıyorum bakkala. Arif abi dükkanın önünde çürük domatesleri seçiyor. Sabah-ı şeriflerin hayrolsun Arif abi, diyorum. Sana da iyi akşamlar, diyor, mahallenin mizahı bayıyor beni fakat aldırmıyorum. Taze ekmek var mı Arif abi, diye soruyorum. Ne taze ekmeği oğlum, saat başı fırından ekmek mi getirtelim, bak bir tane kalmış dolapta, diyor. Ama on dakika beklersen tazesi gelecek... Bilir misin Arif abi, diyorum, bende lanet bir huy var. Eğer kahvaltıda ekmeğimin kabuğu çıtır çıtır dökülmezse iştahım kapanıyor. Bekle o zaman, diyor Arif abi. Bir dal sigara, bir de limonlu soda ısmarlarsan neden beklemeyelim güzel abim, diyorum, gülümsüyor. 


Bir elimde limonlu soda, bir elimde uzun mu uzun, ekşi mi ekşi bir sigara; çöküyorum bakkalın önündeki tabureye. Sarışın bir kedi geliyor, bacaklarıma sürtünüyor; dur yapma ulan, gıdıklanıyorum, diyorum, aldırış etmiyor. Bir sigarayı emiyorum bir sodamdan yudumluyorum, bir selam alıyorum bir selam veriyorum. Yahu, bu sokağın da ne çok geçeni varmış ve ne çok insan tanıyormuşum ben, diyorum. Sonra birden o geliyor bakkala. Dizlerinin üstünde bir şort giymiş, bütün güneşi gerdanlığında toplamış, bir uzun hırka atmış omuzlarına, salınıyor eteklerini tuta tuta. Hani ben akşamdan kalmışın kralıysam o Allah'ı. Ben ölümlü bir faniysem hani, o ölümün mimarı. "Günaydın Arif abiiğ" diyor sakızını ağzının solundan sağına alırken. Arif abi bakmıyor yüzüne ve günaydın, diyor en sıradan tavrıyla. Sayıyor; o, bu, şu... Arif abi dolduruyor poşete. "Yazıver Arif abiiğ" diyor ve çıkıyor dükkandan kaldırıma; kaldırımda çiçekler açıyor. İniyor kaldırımdan asfalta, asfalt kıra dönüyor. Salına salına yürüyor kır papatyalarının arasından ve biliyor arkasından izlediğimi. Biliyor ki yürüyüşüyle oynaşıyor benimle. Fakat ben de biliyorum, hiçbir zaman yüzünü dönmeyecek bana. Dibini emiyorum sigaramın, fondip yapıyorum sodayı. Kedi hâlâ gıdıklıyor beni. "Dur ulan kedi dur!" Kedi durmuyor, kız köşeyi dönüyor, Arif abi yere yığılıyor. "Dur be Arif abi! Şimdi ölmenin sırası mı?"