Gece açısı bakışları soğuk yeryüzünün,

Belirli bir yeri yok sana daha ılımlı bakabilmemin,

Olduğum yerde üşürüm, burası yahut orası denir,

Soğukluğu varmadan da hissedilir ama.

Sanılır ki estetiktir canavarların dansı,

Sanatsal hava katılır seyirciler tarafından, alkışlanır, nasılsa izlenir bir şekilde bu kanlı gösteri.


Düşmek, kalkmak ve o güç,

Niçin diye sorulur, cevaplanır.

Döngü başlar burada,

Düşülür,

Kalkılır... 


Ey sabahın umudu, bıkmadın mı benden,

Senin için yeni kızarmış güller gömdüm ben,

Kendi mezarıma getirdim yeni solanları,

Levha boştu, yazacak bir isim bulamadım.


Gülerek söyler şarkılarını acıdan şevk duyanlar,

Söylenince anlaşılır onların asıl görevi,

Kuşlar avlanır, toprak bereketlenir ve rayına oturur her şey o zaman. 


Nerede, hangi yazgının gölgesinde dinlenir o korkunç yaratığın olumlu tarafı,

Payına düşeni gülümsetecek midir sonunda,

Yoksa sürecek mi bu tekerrür hâlâ,

Sanki olması gerekiyormuş gibi bunların,

Ve daha da olacakmış gibi yine. 


Ey gerilmiş duyguları ardına dek buharlaşmakta olan yapıların,

Sizler ki anlam vermekle yükümlüsünüz sahiplerinize,

Gerilin, daha da gerin kendinizi uçlarına bulunduğunuz bedenlerin,

Yırtıp özgürleşene dek onları, gerin kendinizi uzay boşluğuna yayılır gibi.


Soluksuz kalmış gece,

Senin her yıldızında gömüldüm ben,

Senin her şarkını duydum,

Niye bırakmıyorsun peşimi? 


Yitik heyecanlar biriktirdim,

Bak bu sağ, bu da sol elim,

Boydan boya vücuduma bitişik,

Hâlâ benim onlar, biraz daha... 


Ah, kabuğuna çekilmişsin sen,

Bana mısın demez daha gözlerin

gözlerim akıp erise de sana doğru

Buradayım, fakat neydi zaman? 


Acı, göğsümde dönen oyunlar,

Zıtların saplanmış ayakları beynimde,

Sınır, kara ve ak bulutlar, ince çizgi,

Atlama oradan, çizgide oyalan sadece.


Dehşetlerin anası, her varlık sana hayrandı,

Severlerdi seni, senin öldürme biçimini onlar,

Senin sesindir dolaşan kulaklarımda yalın ayak,

Ah, kendine özgü, hafif ölesiye.

Belki de işte bu sokaktır geçtiğin, 

Tekil yaşamaktan korkan sokak kedileriyle dolu,

Bak, bu da benimkisi,

Hiçbir canlı yaşamıyor artık burada.

Azizlerin kirli ellerinden kaç, 

Onlar ki güzelliği çarptırıyorlar ayartarak bizleri,

Ötekiler onlardır işte, kanlı dişlerini bileyen kemiklerimizle.

Telafi edilecek ne kaldı geriye,

Bana bunca gökyüzüysen eğer ve ulaşamıyorsam sana bu insani ellerle?

Filizlenemem, korkarım o enginliğin yaratıklarından,

Yabani canavarlarından oranın,

Korkarım koltuğunda rahatça oturandan bunca kana rağmen,

Korkarım...


Gök mavisi sunmuşken bize kendini tüm çıplaklığıyla,

Belki de bitmeli bugün her şey,

Ki böyle hatırlansın, yitip gidelim biz de.

Düşüp kalkmadan daha, belirlenmeden ötekiler tarafından adımlarımız,

Bitsin bugün,

Bitsin ağaçların hışırtısı, 

Artık sondur beklediğim ve beklenen ilk kez geliyor işte,

Öyle ya da böyle.

Kadehler son kez kalkmışken şaha, son kez yakalım içimizi,

Yüzlerdeki kırışlar açılır mı dersin gülümsersek,

Son kez olsa bile, neden sonra hatırlanır mı yanması içimizin?


Bütün gece, bütün geceler boyu sevişmek ve sevmek kendimizden kaçmaya çalışırcasına,

Tamamlanır mı dersin bu hikâye sonunda,

Ey güç, bırakabilir misin kendini bize ölülerin sessizliğinden kaçıp kurtularak,

Sadece bu gece, sadece bu son gün,

Koşarak gel kollarıma,

Çürümekteyim sensiz,

Gel de tamamla beni, dön evine. 

İstediğim sensin, ey güç,

Tüm sesim sana ulaşmak için atıyor adımlarını dışa doğru,

Son kez, sadece bugün, sadece şimdi,

Dön evine artık,

Uzanmış bekliyorum bu soğuk tabutta seni.