Kuşkusuz Samed'tir o ve ihtiyaç duyarız onun okşayan ellerine,

Fakat ne zaman ve kim okşanmış ki onun tarafından,

Kimler bulmuş onun dikenli ellerini ve sarmış boğazına,

Ey kanlı gövdelerini görüp de bunu kendilerinden sayanlar,

Görün artık devasa eli üzerinizde.

Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran o canavarın omzuna yaslarım başımı,

Çünkü onun omuzları o kadar geniştir ki, korur beni karanlığın şerrinden.

İlk sendin o vesvese tohumunu eken yüreğime,

Şimdi kadim kanlarla kanamaktayım ben,

Ve senin yüreğinden daha boş artık benimki,

Bunlar, ortaklaşa suçumuzdur bizim,

Tanrı, insan ve şeytan üçgeninin. 


Biter her şey düşünülürse enine boyuna,

Yaşamak için bir neden aranır,

Bulunur, 

Kaybolur,

Ölünür.



Dışında ve içinde olan her yıldızından dünyanın,

Şimdi çelimsiz varlıklar bırakmakta kendini boşluğa doğru,

Onların isteği süzülmektir yalnız Tanrı'nın ellerinde,

Ve atlamak oradan da bir diğer Tanrı'ya doğru. 


Söyleşecek bir kendim var bu duvarların içinde,

Bir de ne anlattığımı anlayabilsem keşke,

Öylece havada asılı kalmayıp içime doğru yön bulsalar,

O zaman duyulmazdı artık gaipten çığlıklar, dinlenirdim. 


Yüce kişiler; tasarlanmışlar, tasarlayanlar,

Ne olursa olsun bir işe yaradığınız yok sizin,

Mevcutken kötü, değilken suçsuzsunuz,

Ve bu bize bir nebze delilik katar, aklımızı oynatırız yerinden.



Ölü sözcükleri beyaz toprağa gömer gibi,

Çiviliyorum bu zehirli harfleri bedenine senin,

Sanki dişlerimi geçirir gibi boynuna boydan boya.

Ah derin gözlerinin kekeleyen bakışları,

Dinliyorum ölüme göz kırpar gibi,

Ve bir şey söylemeseler de bekliyorum yine de çıkması için adımın o iki kapının ardından,

Anlamalısın, daha iyisi gelmez elimden,

Son bir şey, sanki son mermiyi kendi silahıma sürer gibi,

Ve son olmasını dilercesine diz çökerek önünde tanrıların. 

Resmindir tek yolu doya doya seyretmenin seni, ve doya doya boğulmanın onlarda daha kaçmayacaklarını bilerek,

Genç kız, sen ki bahşederken bu tek seçeneği bana,

O zaman beni de öldürdün kendinle birlikte farkına varmadan,

Ve yanı başıma bıraktın özlem dolu hayalini.

Rüyalar içinde savururken kendime yumrukları,

Kendi suratıma, o şeytani bakışlarıma kendimin,

Ertesi bilemezdim onarmak için geleceğini senin,

Ve her gün bir alışkanlık gibi bırakıp gideceğini,

Bilemezdim.



Kaynak, yıllarca bizleri doyurup avutan, Demeter'in bereketli memelerinden farksız,

İşte bu bahsedilen senin var olma payındır dünyada,

İnsanoğluna sunulan bir armağan gibi yanlışlıkla,

O korkunç canavarların korkunç çağında. 


Bana sen gereklisin bugün,

Diğerleri kocaman bir sonrası ne de olsa,

Ve bekleyebilirler daha,

Ölümün şefkatli kollarına atılacağım günü,

Beklerler onlar.



Nasıl ki mutluysa pislik içinde yaşamını yitiren sinekler,

Ben de öyle sevineceğim kaybedince seni. 


Uyum içinde yaratan odur uyumsuzlukları halının altına süpürür gibi,

Seninle benim aramdakini kendisine saklar,

Ve içine şeytan kaçmış gibi daha da büyütür onu. 


Bak, canlılar nasıl da koşturup dururlar senin bahçende,

Kediler göz kırpar yanaklarına,

Baykuşların gözleri üzerindedir hep anlamaya çalışır gibi büyülü yapını,

Bu kargaşa elinin değmesini bekliyor hâlâ üzerine,

Saçlarına ve soğuk ellerine kendisinin toparlanmak için artık.



Depreşmişti içimdeki uyuyan kadim zamanlardan beri,

Anne, senin ellerindi ilk vazgeçtiğim,

Onunla bitti her şey geçenlerde,

Şimdi tüm sokaklar lambasızdır artık.

Sessiz sedasız bir yıkılmadır artık her gülümseyiş,

Senden başka kimse sezemezdi bunu,

Şimdi de öyledir hâlâ, bir kişi daha eklendi sadece.

İçime doğru atıyorum çığlıklarımı şimdi,

Artık hiçbir şey depreşmiyor orada, ne yazık,

Vadesi doldu artık beklenenlerin,

Şimdi, çürümesini bekliyorum yüreğimin.



Gökyüzünde intiharlarını gördüm yıldızların,

Kesildiğini ezelî ve ebedî rüzgarların,

Artık genişlemiyor evren, sıkışıp kaldı bir yerlerde,

Nefessiz can çekişip durur taşıyarak seni içinde,

Senden kurtulmak şimdi tek istediği,

Kurut artık kendini, parlaklığın bir şey ifade etmiyor daha,

Ve artık bir ağaç gibiyim bereketsiz toprağında boy atmanın imkansız olduğunu anlayan.



Çirkef köşelerde buldum yerimi ben,

Benim evim, hep denk gelmeyen tarafıydı demir paranın.

Tüm yangınlar sönecek bir gün,

Ve sen de yanacaksın o yangınla,

Kurtarmaya ne kendimden, ne senden, ne de herhangi bir varlık ve düşünceden bir şey kalacak geriye. 


Üzgünüm, sen de bir parçasısın insan olmanın.



Aklımın algıladığı şeyler bana ait değil,

Ben, keçileri kaçırmakla yükümlüyüm,

Vazifem budur benim herkesin bir şeyler arayıp "bulduğu" dünyada.

Şikayet etmem yüzümü yakan güneşten,

Yahut, boğazlarken ölüm ve keder beni kuytu bir köşede,

Çığlık atarak gülümser, yardıma gelenleri azarlarım geri püskürterek. 


Ey kapana yakalanıp da gün boyu çığlıklarla yardım bekleyen fare,

Gülümse, kanıtla insandan üstün olduğunu,

Düşünmeye bolca vaktin olmuştur kuşkusuz,

Fakat ne düşündün sen? 


Çekil ey ay, çekil iğrenç bulutların ardına saklamak için iğrençliğini,

Artık güzel sözler söyleyemem sana,

Zira bitti içimdeki umudun mürekkebi, tıkandı artık,

Bin renge bürünsen de artık,

Benim için farksızsın artık diğer her şeyden,

Her şeyinden bu iğrenç bütünün.