Göz kapaklarıma atalarımın göç ettiği yollardaki taşlar çökmedi o sabah.

Yolda yitirilen hasta bir çocuğun yasını tutar gibi ağır değildi göğsüm, kafesinden azade.

Güneşi selamlamadım, pek o tip değilim malum. Ama inceden baş sallayıp gülümsemiş olabiliriz birbirimize uzaktan. Bu mutluluk işinde biraz yeni olmanın verdiği acemilik yeni gelin cilvesi gibi düşmüş yanaklarıma, biraz şıllığım. Utanmasam kikirderim. Şanslıyız ki utanmam yoktur, ar ve namus kavramlarını da yaklaşık 4.5 sene önce yetişkinlerin erişemeyeceği bir yerde muhafaza etmeye karar verdim.

Yani kikirdedim, evet. Bunu daha kısa da anlatabilirdim ama birkaç yıl önceki kendimin aksine hayatınızdan çaldığım bu 10 saniyeye değdiğimi düşünüyorum.


Artık türk kahvesi bağımlısıyız, malum. Büyük kupada içilecek ve yanına bir de soda açılacak. Ev benim değil mi, kapıya güvenlik dikerim içeri sutyen almam. O memeler saçılacak.


Çamaşır yıkanacak. Çamaşır hiç bitmez. Yetişkinliğe dair beni en şaşırtan şey çamaşır sürecinin hayatımızdan ne kadar alıyor olduğuydu.


Ama olsundu, artık bunu düşüneceğim. Hangi bluzları daha çok sevdiğimi ve daha önce yıkayacağımı.

Artık yaradılış kökeninin bilinmediği ve daha da fenası, cevabın aslında asla bilemeyeceğimiz kadar derin ve insan bilincine sığmayacak bir boyutta olduğu için bilinse dahi asla biz fanilere bahşedilmeyeceği üzerine düşünmüyoruz.


Üşenmiyoruz, televizyonu açıyoruz ki ses olsun. O artık sadece bir dekor değil ve küçük ben'in aile evindeki stabilite ile özdeşleştirdiği, ses kapalıyken bile hissedilen TV dalgalarını evde hissediyoruz. Radyasyonun aromatik konforunu düşünüyoruz.


Artık insan ilişkilerinin bencillik olarak adlandırdığımız ve kötü de bir şöhret verdiğimiz karakteristikten beslendiğini, bu zorundalığın iyi veya kötü değil, sadece ilkel olduğunu, "sadece olduğunu", düşünmüyoruz.


Akşam yemeğine buharda kabak yapıyoruz, buzluktaki köfteyi incecik zeytinyağında cızlıyor ve arsızca bızlıyoruz. Bizi küçük sapık bizi.

Yoğurt atıyoruz yanına. Manasız miktarda pulbiber koyuyoruz yoğurda. Bu kadar pulbiber dünya üzerinde hiçbir şeye ve hiç kimseye hizmet etmez. Pulbibere haklı bir asi gururla hayranlık duyuyoruz, saygıdeğer baharat.


Sağlıklı hissediyoruz. Göbüş hala orada, olsun. İki mıncıklayıp "N'aber kız?" diyoruz gardırobun boy aynasına.

Şöyle alt dudağı hafif büzüp ciddiyetle "basılır" diye de ekliyoruz gitmeden.


Alizade dinleyip bir Allah'ın kuluna hesap da vermiyoruz.

Evet, dedim. Söyledim. Ben olsam beni karşıma almam, o kadın bu halkın bir değeridir.


Bugün bir kore restoranına götürüyoruz bu çıtırı. Kimchi yemezsem ölürüm hastalığından muzdarip, raporu bizzat gösterdi. Omzumdan öpüyor ve üzülme diyorum prensesime. Insta reels mağduru ılık beyaz yakam benim, dert etme.


Uyuyacağız, uyanacağız, o kabanı da alacağız, bak bu sefer işte... Tam bu sefer dağlardan denizlere dalacağız.

Söz vermiştim sana, bir daha unutmayacağız.


Kötüyü sadece usulca yaşadığın ve iyiye tutunmayı seçtiğin için gurur duyuyorum. Bu hayatı yarattığın ve 15 yaşındaki kendini iyileştirebildiğin, bizi buraya getirdiğin için. Anne olmadın ama öyle de güzel bir evlat yetiştirdin şu dünyaya, şenlik gibi yüzün. Atalarının ayağına değen o taşı kenara ittik beraber.

Yürüdün.

Yola çıkmadın, yollara büründün. Boşluklara bakıp gülümsetecek bir anı olup hayalet öpücükler bıraktın birçok hayatta.


Anamın evinden geldim, kırılmayın diye toprağa giderim artık. Sizden değerli mi?


Konu önemli değil, bizden değerli mi?