Bir masal duydum, tuttum aç ellerimi sana. Tırnaklarımda şeytanlar geziyordu, ahahaha diye gür kahkahalar atıyorlar, boynuzları fil dişinden öyle çirkinler. Seni sevdiğimi söylüyorum senden kaçtığım çocuk.
Masal çok romantikti ve ben yazgısını odundan çıkarmış bir oduncuyum, kekeledim. Ellerimi gösterdim, nasırlıydılar ve çok kaşımaktan oldu tüm bunlar. Şu önümdeki odunu kazıyacağım diye ama adam edemedim sonunda. Bana veba bulaştı yazgımdan, kızıl bir acı. Kan dolu, tükürük dolu iğrenç bir kader oymuş. Sonunda olanlar oldu, kahvemi hayalet içmiş ve ben de mandalina bahçesini dinliyorum.
Çok yerken çok da sıçmıştım bu işin içine, uyanmamak istiyordum Tanrım. Tanrı tabii ki beni dinlemedi.
Bir masal anlarım da anlatma konusunda korkunç olduğumu görüyoruz. Yine de kimse ses etmiyor ve biz daha çok azıyoruz. Yüzsüzleri şeytan doyursun!
Elmamın içinden kurtçuklar düşüyor. Bukle bukle ve ayrımları kuruyup düşmeden inanmak istiyor, Allah diyerek onaylıyor beni, evet evet Allah'ım, sana bince şükür. Elmamı ısırıp dişlerimi yerinden çıkarıyorum. Elmamla birlikte dişlerim göz alıcı. Gülen bir elma gibi ben de dişsiz bir nene oldum. Bir bastonumun olup olmadığını karım bile bilmiyor. Ben bu yüksekten inersem yuvarlanırım diyorum ama yine de beni inmeye ikna ediyorlar.
Aşağıda neler var ki? Hiç göremiyorum. Masalı dinliyorum, kulağım hep masada. Masa masallar anlatıyor. Ahahaha, çok komik!
Aç ellerim titremeye başlıyor, yol çok uzun diye yakınacak. Sonra uyuyacağım çünkü hep, hep uyumak istiyorum. "Bak!’’ der, "Küçük bebek hem ağlıyor hem gülecek.’’
Şeytanım yazgımı bozuyor, melekler dalıyor hikayeye. Ellerinde fantastik kılıçlar var, bu büyüyü bozacağız diyorlar. Hiçbir şey yapabildikleri yok, biz şeytanlarla, fil dişlerini dişlerimize takarak başka bir şey oluyoruz. Kocaman mamutlar oluyoruz.
Koca mamut dev sesler çıkarır ya, seninle ben onları çıkarıyoruz.
Sen ve ben çok fiyakalıyız.