Günlerimiz ahir zamanları andırmıyor mu?

Bir sona yürüyorsak bile bu denli kanı bozuk olmamalı yolculuğumuz. Dünyanın doğuşundan beri insanlık barbarlığı, nefret nöbetlerini hatta birbirlerine doğaya ve hayvanlara olan küstahlıklarını bir iblis gibi beslemeyi öğrendi. Bu iblis homurdanarak büyüdükçe büyüdü, ağır ateşte harladı ve sardı kollarını insanlığa. Ama bu demek değil ki dünya güzel hadiselere ev sahipliği yapmadı. Biz insanlar bir zamanlar tutkuyla sevebiliyorduk birbirimizi. Sevgiyle mırıldanan nice nağmeler dolaşırdı dünyayı. Kasvetimizi hapseder korurdu bizi kendi gazabımızdan. Sonra ne olduysa gök yere düştü sanki. Gardımız indi ve gözümüzü hınç bürüdü. Hiç sevgiyle selamlaşmaz olduk. Ama en önemlisi de ne olduk biliyor musunuz? Gaddar olduk alabildiğince. Önümüze gelen her şeyi yok etmeye ant içtik. İyi niyetleri, insani duyguları, hatta en utanarak dilimden düşen kısmıdır, biz kadınları katlettik. Yaşamlarını, ideallerini, heyecanlarını ve kahkahalarını söndürüp yerin bin yüz kat altına soktuk kirli bir zihinle. Çocukları katlettik, çocukluklarını ellerinden alırken edemedikleri feryatlara kulak tıkayarak. Hayvanları katlettik. Sesi olmayanların sesi olacaktık ya sözde, sesleri çıkmasın diye ağızlarını kapattık. Sekiz gece dokuz gün geçti kurtaramadık yavrucakları. Bu liste aklımın alamayacağı kadar uzun ve dilim geçit vermiyor yazmaya. Şimdi dönüp bakıyorum hayata, biz en çok insanlığı katletmişiz. Biz ar damarımızla olan bağı bir çakı ile lime lime etmişiz. Hepimizin başı öne eğilsin.