"Çocukluğuna dair bir anını anlat." dedi. Duraksadığımı gördüğü anda "Aklına ilk ne geliyorsa…" diye de ekledi. Tedirginliğim arttı. Jestsiz ve mimiksiz duran bedenimin yerini panik hali aldı. Koskoca bir boşluk... Hiçbir şey hatırlamamak, yaşadığını kanıtlayamamak... Belki de şu an bile yaşamıyorum aslında. Çünkü bunları da hatırlayamayacağım sonra. 

"Aklına hiçbir şey gelmiyor mu?" Psikoloğum cevapsızlığıma karşı başka başka sorular soruyor, her türlü benden bir cevap çıkartmaya çalışıyordu. Cevapsız ve anısızdım. Paniğim, bir yangının ortasında kalmış olan insanın paniğiyle eşdeğer bir hale gelmişti. 

"Hiçbir şey hatırlamıyorum." dedim. Ondan bir sihirli değnek bekledim. Dolabının çekmecesini açıp sakladığı ucu yıldızlı değneği çıkartmasını ve üstüme doğru sallamasını... Birden her şeyi hatırlamayı ve her şeyi cevaplayabilmeyi... 

"Bu bir travma belirtisi." dedi. Bu cümleyi nasıl karşıladığımı gözlemlemeye başladı. Yangından kurtulamayacağını anlayınca ateşlere atlamış biri gibiydim. Sakinleştim. "Çocukluk fotoğraflarına hiç bakıyor musun?" 

"Bakıyorum."

"Nasıl hissediyorsun baktığında?"

"Ağlayacakmış gibi." 

"Neden?"

"O çocuk ben değilmişim gibi. O çocuk benimmiş gibi."

"Nasıl yani?"

"Onu büyütememişim, iyileştirememişim, sadece terk etmişim gibi. Oysa o, hep o fotoğrafların içinde gözlerimin içine baka baka beni beklemeye devam ediyor gibi. Hem de bir yardım çağrısıyla değil, sevilme umuduyla." 

"Yardım çağrısı? Neden böyle bir şey söyledin?" 

"Çünkü artık insanlardan sevgi değil, bir yardım bekliyorum. Yardım etsinler ve gitsinler. Geriye tek bir bağ, tek bir anı kalmasın. Ufak bir teşekkür. Bu kadar." 

"Yine anıları silmeyi tercih ediyorsun." Bunu fark ettiğimi ve kabul ettiğimi belli edercesine başımı aşağı yukarı salladım. "Sana insanlarda bu kadar travmatik gelen şey nedir?" 

"Bilmiyorum." dedim. "Belki de arkalarında bıraktıkları fotoğraflardır." Ağzımdan çıkanı kulağım duyacağında vereceğim tepkiyi ölçtü. Sakindim. O, beni dalgalandırmak istedi. "Abinin gidişi…" dedi. Düşünürmüş gibi yapıp cümlesini böldü. Aslında tek yaptığı ne söyleyeceğini tahmin etmemi sağlayacak bir süre tanımaktı. Böylece cümlesini bitirdiğinde bendeki etkisi yıkıcı olamayacaktı. Gözlemlenmem kolay olacaktı. "Onun gidişi hakkında konuştuğumuz zaman söylediğin bir cümle vardı, hatırlıyor musun?"

"Hatırlamıyorum." Buna sinirlenmiş gibi hırsla önündeki defterde birkaç sayfa geriye gitti. Orada yazılanları okuyup gözlerime baktı yeniden. "Giderken fotoğraflarını almadığı için ne kadar kızgın olduğunu söylemişsin." 

"Öyleyim." Hala öyleyim. Çünkü geri gelip almasını bekliyorum veya geri gelip yanlarına bir yenilerini daha eklemesini. Ama gelecek mi bilmiyorum. Geldiği zaman kalacak mı, onu hiç bilmiyorum. Fotoğraflar, kundaktaki bir bebek gibi elime tutuşturuldu. Geri de alınmadı. Ne yapacağımı bilmiyorum. 

"Hiçbir şey hatırlamıyorsun," dedi. "Bu yüzden fotoğraflardan korkuyorsun çünkü onlar senden daha çok şey biliyorlar ama neler bildiklerini asla söylemiyorlar."

"Ne yapmalıyım?" dedim. "Hatırlayamamak bir travma belirtisiyse kendimi iyileştirmek için fotoğraflara mı bakmalıyım, oradakilerle mi konuşmalıyım?"

"Hayır," dedi. "Yak. Teker teker. Çünkü ne o fotoğraflara bakacak yüzün var ne de o fotoğrafları gösterebileceğin birileri." Bunu söylediği an bir doktorun hastasından daha deli olması gerektiğini düşündüm. Deli deliyi görünce sopasını saklarmış nasıl olsa. Tüm doktorlar daha deli olmalı bu yüzden hastalarından. 

"Hatta buradan başla," dedi. "Şimdi. Biz de bir çerçevenin içindeyiz. Sadece henüz donuk ve renkli bir şekilde basılmadık." Dolabının çekmecesinden bir kibrit kutusu çıkarttı. Bana uzattı. Çekinmeden uzanıp aldım. Masasının üstündeki sürahinin ağzını açıp yavaşça masasına dökerken ben kibritin kutusunu açıp kendi sıramın gelmesini bekledim. 

"Aslında," dedim. "Yanlış yorumluyorsunuz. Hatırlamamak sadece bir travma belirtisi sayılamaz. Hatırlamamak, iyileşme umudunu yitirme sayılır. Çünkü ben, çok insan gördüm kötü anısını doğru insana anlatmak için aklının köşesinde tutanı... Ben, kötü anıdan korkmadım sadece doğru insana karşı bir umudum veya inancım olmadı hiçbir zaman. Yani haklıydınız. Fotoğraflarıma bakacak birileri yok. Cenazemde bile."

Masanın kenarlarından benzin akarken sıramın geldiğini hissettim. Başka yapacak bir şeyim yoktu. Kibriti çaktım. Doğurduğum ateşlerde öldüm.