Bu kez soluklanmak için pencereye dayandım. 

Binaya üzerinde gülümse yazan mahkumu soktular, heyet toplanacakmış bizim yöneticinin evinde, ikinci kat. Annem uyuyor, babam ilgilenmediğini söyledi ve mecbur ben gideceğim. Ne işim olacağını bilmiyorum, ben hiçbir şeye yaramam. Beni üye yapacaklar, gitmek zorundayım, en az yedi üye... Diğerleri polis, avukat ve doktor... Doktor, kızını hemşire olarak getirecek. Kızıyla aynı okuldan mezunuz, ben üye oluyorum. Annem gitmeme yakın uyandı, tırnaklarıma kırmızı oje, boğazıma da biraz vazelin sürdü. Bunu neden yaptığını biliyorum ama sesimi çıkarmadan istediği gibi onu izledim. Babam geç kalma dedi ve yukarı çıktım. Geç kalacağım çünkü beni bırakmayacaklar.

Yöneticimiz kapısını aralık bırakmıştı. Kapıda bir güvenlik duruyordu tabancası ve tüfeği ile, şarjörü yok, fark etmemiş gibi yaptım, herkesin bir gururu vardır. Üye olduğumu söylediğimde kimlik istemedi. Buna sevindim. Bugüne bugün üyeydim. Salonu boydan boya masa kaplatmış, herkes yerini almıştı, sadece doktor ve kızı yoktu. Teşrif edecekler, benden sonra… Beni fark etmediler ve ben de yerime oturdum. Karşıma mahkumu koymuşlardı, üzerindeki gülümseye mürekkep dökmüşler. Gözlerini gördüğümde ürktüğümü belli etmedim, üst komşumuzdan korkuyorum. Yöneticiye söylediğimde herkes korkuyor demişti. ''Evine gir, kapını kapat.'' komşumuz viledayla korkutuyor beni, yatağa girip yorganı kapatıyorum. 

Ürkmesem de o güldü. Gülümseyemediği için güldüğünü biliyorum, annem söyledi, o görmüş gülümseyince ne kadar çirkin olduğunu. Dişleri yok, dudakları içine bükülüyormuş. Kahkaha atarsa dudakları etkilenmez. Sahtedir sesi de mutluluğu da ama herkes habersiz gibi yapar. ''Yeter ki gülümsemesin.'' diyen babam gibi ne zaman görse ürken…

Oyuk ağzına baktım, yanında iki güvenlik daha vardı, kelepçeliydiler birbirlerine. Güvenlikler ellerini kulaklarına kapamak istedi. Mahkumun elleri bitişikti, izin vermedi. Biraz sonra sustu, ufak hıçkırıkları kaldı. Masada ses çıkarmayan sadece bendim, konuşmayan ben ve mahkumduk. Kara bir gündü, güneş doğmamıştı, yağmur iki saat dinlenmişti yalnızca. Kasvetin canını kelimeler alsın, bunca gürültüyü açıklayamam. Üye olarak bir işim bile yok. Mahkuma bakmak zorundayım. 

Yanımda on birinci kat oturuyordu. Ona kusacağımı söyledim, bir şey söylemediği için kalktım ve tuvalete gittim. Kapı kilitliydi. İçeriden doktor çıktı. Beni fark etmeden solumdaki kapıya yöneldi. Kızının adını seslendi, dağılmış saçlarıyla hemşire çıktı. Ondan nefret ettim, bu evden de. Berbat bir komşuyum, hafızam berbat. Hemşire beni gördü, koşup sarıldı. Onu itip tuvalete girdim, Sadece üye olmak beni deli ediyordu. Bu evden de tuvaletinden de nefret ettim. Yarım saat kusmam gerekti. Dünkü bamyayı ve iki cipsi kustum. Döndüğümde ses kesilmişti, doktor ve kızı konuşuyordu çünkü, doktor konuşuyor, hemşire eklemeler yapıyor, yönetici not ediyordu. Bir üye olarak yerime oturdum. Sandalyenin gıcırtısı, mahkumu güldürdü. Doktor kaşlarını çatarak şöyle dedi:

—Gülmeyiniz, bu heyet sizin için toplandı. 

Hemşire ilave etti:

—Ve senin için de.

Sinirle dişlerimi oynattım. Hemşirenin şahıs takıntısı vardı. Liseden beri böyleydi. Örneğin mülakatta: ''Sen, sizler bana sana bir şans ver.'' derdi. Bu beni hep güldürdü, yine de hemşire olan o, üye benim. Doktor devam etti:

—Ne diyordum, mahkum için geç. 

—Mahkumlar..

—Onl... onların suçu değil bu, bu bizim suçumuz, hepimiz suçluyuz. 

—Onun suçu değilse de sizlerin suçu. 

Terini koluna kuruladı doktor. 

—Bugün heyet toplandı. Konuşmalar yapıldı, fikirler öne sürüldü. Artık karar verildi. Bu mahkum cezaya çarptırılacak. Suçlu bizler de olsak…

—Siz olsanız da.

Doktor kafasını eğip parmaklarını ezdi bir süre.

—Suç işleyen var, kanıtlar var. Buna tahammül edilemez. Apartman olarak sorumluyuz.

—Sorumlu.

Doktor derin bir nefes verdi. 

—Şimdi görevi neticelendirmeliyiz.

—Sonuçlandır.

Doktorun kızı neticelendirmez, ''Sonuçlandır.'' der. Gözlerini bana çevirmişti. Onu itmemin intikamını alacağını biliyordum, vakti şaşırtıcıydı. Çocukken öptüğüm sevgilisi büyüdüğümde aldatmıştı beni. İnce bir kadındı hemşire ve ince hesaplar yapardı. İlk defa bu kadar hızlı bir kararla sakince ayağa kalktı, toplantı bitmişti. Masadakiler sıkıntıyla kapıya yöneldi, fırtına çıkmıştı.

Gözlerimi mahkuma diktim, benden ne istediklerini anladığını düşündüm. Ellerini kaldırdı, kelepçelerin düşüşünü izledik. Kapıdaki güvenlik koştu, ona durmasını söylediler, ''Hiçbir şeyden haberin yok.''

Asansör kapatılmadan elime vileda tutuşturdu yönetici. Mahkumun gülmesini bekledim, tepki vermiyordu. Sopayı aramızda tuttum, püskülü elimin altındaydı. Durduğumuzda dışarı fırladı, beklemesini söyledim, ışıklar yitene dek bekledi. 

Viledayı tutmak güç bir işti. Hemşire değilsem de üyeydim, vileda tutmakla görevliydim. İğne değilse de zordu. Hastam bir mahkumsa da çıkamayacağımı farz ettim. Şarjörler boş, güvenliğin hiçbir şeyden haberi yok, titremeyi kes. Al ve çık, al ve çık. AL VE ÇIK.

Benden hiçbir şey olmaz, mahkumu bıraktım. Eve döndüm. Kapı aralıktı, yağmur dinmişti.