benim bu hayata gelişimdeki sebep bir aşka düşmek, o aşktan kalkamamak ve o aşkın uğruna ölmekmiş. kırgın değilim diyerek ne kendimi kandıracağım, ne de sizi hala bu ıstıraptan kurtarmak için çabalayacağım çünkü fark ettim ki ben mutsuzsam, bu mutsuzluk kırk gün sonra da yalnız bana kalıyor. fark ettim ki kimse kendini benim kadar yormuyor ve kırmıyor bu acıyla. yılgın bir hoşgörü ile benimsediğim ve -belki zorla- kabullendiğim her şeyi kendi heybeme koymaktan, sizinkileri boşaltmışım. tüm yorgunlukları kendime ayırmaktan size ne dert ne gam bırakmamışım, ne hoş. buna bir son vermemin, sizi ömür boyu sürecek vicdani bir yüke tabi bırakmamın zamanı geldi.


anlayamadıysanız, bu bir intihar mektubu.


kendi kararlarımı veririm diye düşündüğüm yaşlar geldi ama bir yük treni gibi de hızlıca geçip gitti yanımdan. sizin doğrularınız, sizin yanlışlarınız, beğendikleriniz ve beğenmediklerinizle bir ömür geçti. ne çiçekli bir elbise giydim ne kapıma bir demet lale bırakıldı. yağmurda yürüyemedim, soğuk denizlere girmekten hasta düşemedim. eteklerimin boyu tam dizimde, sevdiğiniz ve beğendiğiniz insanlara hazır ve nazır bekledim hep. o odadan dışarı çıkmama izin vermediniz o odada kalmama da izin vermediğiniz gibi. hep sizin yanınızda kahvemi, çayımı içtim. meşrubat sevmem ama onu da içtim. dünya bana hiçbir an cennet olmadı, ortaköyden beşiktaşa giden ağaçlı yolu da gönlümce yürüyemedim. diğer dünyanın -eğer varsa- bana zindan olmasını artık umursayamıyorum. sizin himayenizde yaşamak hangi ıstıraptan daha acı vericidir, bilemiyorum.


birini sevdim, biri de beni çok sevdi.


gizli gizli ağladığım ve sabahına gözlerim şişmiş halde uyandığım her sabahı size atfediyorum. her şeye katlandım, görmezlikten geldim -sandım-. bir psikoloğun odasında ve sizin karşınızda hep aynı konumda durdum. hakkınızı yemeyeyim, sayenizde hızlıca büyüdüm. bin yıldır yaşıyor gibiyim, 'daha yirmilerimdeyken ve hayat bu kadar güzelken'. sevdiğim insan bugün bir başkasının elini tutuyor, başkasını öpüyor ve soyuyor. hakkıdır, dünya onu güzel sevilmelerin kucağından kaldırmasın isterim. yalnız üzüldüğüm nokta, beni sayrılaştıran herkesin hayatına devam ederken benim artık sevilmediğim bir dünyaya mahkum edilmem. artık yolda yürürken bile, 'elleri kimin omzunda?' diye düşünüyorum, göğsüm daralıyor ve gözlerim doluyor. abartıyorsun diyeceksiniz, biliyorum. fakat beni anlamanızı beklemenin çok ötesindeyim. aşk size hiç uğramamış ve belli ki uğramayacak. siz kendi çukurunuzda birinin aşığı olmadan ölüp gideceksiniz. durumunuz ne zaman benden daha da kötü olur emin olamıyorum. ben bir ölü olacağım. sanırım kendinizi hep benden daha şanslı sayacaksınız.


gidiyorum, bu kapı bir daha açılmayacak.


sizi üzmeme ve kırmama; doğrularınıza uyma ve kabul görme arzumu bugün bu pencereden aşağı bırakıyorum. ben bir daha sevilmeyeceğim ve mutlak gerçekte bir daha o parkı da turlayamayacağım. sizin bu dünyadan aldığınız keyfi de, bu dünyada bulup avunduğunuz hisleri de anlayamadım. kafesimden çıkıyorum -yine sizin onaylamayacağınız bir şekilde- dünya görüşünüze bir darbe olsun isterim bu mektup. bu noktada bile sizden umutlu olduğum için kendimden utanıyorum. umut insan ömründeki acıyı anlamlı kılmaktan başka bir işe yaramıyormuş. size serin akşamüstleri diliyorum.


vicdanınız size doğru yolu göstersin.