Bir anı kahramanı olmak istiyorum. Biri anılarını sayfalara döksün ve ben onun baş rolü olayım. Hayatının tam orta yeri belki de. Defterlerimin arasından dökülen ne olursa olsun içimde bu hissi uyandırıyor. Benim anılarımın içinde oturan onlarca insan varken nasıl olur da ben hiçbir yere ait olmam. Oysa ben her yere ait hissedebilirdim.
Sahi bu kadar mı yalnızdım? Her yere aitmiş gibi davranarak belli bir yerim olmadığını belli edecek kadar aptal mıydım peki? Bütün sayfalar suratıma vurmaya devam ediyor. Okuduğum her kelime, gözlerimin değdiği her fotoğraf beni biraz daha geriye götürüyor. Var olduğum zamanı unutmak için birçok şeyi verebilirdim. Bir fotoğrafı tekrar yaşamak için de. Fotoğrafın zamanı durdurmak olduğunu söyleyenler var, yalan söylüyorlar. Ben onlara dönemiyorum. Fotoğrafların arkasına heyecanla karaladığım yazılara dönemiyorum. Sadece oturuyorum ve özlüyorum. Bazen hava almanın iyi geleceğini düşünüyorum. Kabuslar hariç. Onlara hiçbir şey iyi gelmiyor, ilaçlar da. Özlem ve kabuslar beni boğuyor. Sevgi ve gülerek yaşadığın her an nasıl da suratına çarpılan bir tokat ya da sırtına geçirilen bir bıçak haline gelebiliyor? Görememek ve artık sahip olamamak sorunsalı. Onu alıyorum, büyütüyorum, büyütüyorum ve büyütüyorum. Artık ikimiz bir yere sığmıyoruz. Ben kaçmayı seçiyorum. Benim kaçmam, onun kalması özlediğim her şeye zarar veriyor. Geri dönemiyorum. İnsan kendi bedeninde de sıkışıyormuş. Halledemiyorum. Halledemeyeceğim. Defterlerimin arasından birkaç anı daha düşecek ve ben de iyice kabuğuma çekileceğim. Kaçacağım ve hiçbir zaman da eski halimle dönmeyeceğim. Her gün başka biri olacağım. Siz de. Kalemi elime alıp hiçbir şey yazamayacağım ya da bir nokta koyabileceğim sadece. Bir gün kaçmamayı öğrenecek ve aynı kalacağım. İşte o zaman -umuyorum ki- bir mezara tıkanmış olacağım.