Aslına bakarsanız bir günlüğüm yok. Duygularımı sürekli olarak aktarmayı ya da tutmayı da beceremem zaten. Ama üstüme sinen olumsuzlukları atmanın en iyi yolunun yazmak olduğunun farkındayım, bu yüzden bu satırları yazmaya karar verdim. Şimdi, biraz iç dünyamı okuyacaksınız.
Acaba bir gün beynimi ele geçiren o varlık (evet varlık diyorum çünkü bu kadar güçlü ve inatçı bir şey öylesine bir duygu olamaz) beni azat edecek mi? Ben ondan kurtulabilecek miyim? Her şeye pesimist bir bakış açısıyla yaklaşmam ve isteksizliğim ergenliğimden mi kaynaklı? Neden bir şeyleri gerçekten yapmak istememe ve çabalamama rağmen bir türlü başaramıyorum? Bu soruların cevabını o kadar uzun zamandır arıyor ve merak ediyorum ki, o kadar çok düşünüyorum ki gözaltlarım siyahlaştı. Hayır dalga geçmiyorum, cidden öyle oldu. İki yıl önce ışıldayan kahve gözlerim ve uzun kirpiklerimden eser yok, geleceğimi düşünmeden duramıyorum. Tekrar hayır diyerek yanlış anlaşılmaya müsait bir yeri düzeltmek istiyorum, bu umutsuz halimin sorumlusu saçma eğitim sistemi ya da koltuk meraklısı heriflerin bizi birer kobay faresi olarak kullanması değil. Yani, o da var ama tamamen bundan ibaret değil. Kendimi bulamıyorum ben. İleride ne yapmak isterim, hobilerim neler, neleri severim, niye bu kadar üşengecim, yaşam amacım ne, dinsiz olduğum için mi böylesine bir boşlukta geziniyorum, hiçbir fikrim yok. Her ne kadar 2-3 haftadır bunu biraz biraz aşabilmiş olsam bile kolumu kıpırdatmaya mecalim yok. Deniyorum, olmuyor. Kendimi tembihliyorum, yine bilinçaltım tarafından manipüle ediliyorum. Çıkış yolunu tam buldum derken yine kendi önümü kendim kesiyorum.
Umarım bunlar ergenlikle beraber yükselen hormonlarımın bir meyvesidir, demekten başka çarem yok.