Merhaba, bugün kendim ile anlam üzerine konuşacağım. Hayatta her şeye verilecek bir anlamım olduğunu, içinde bulunduğum durumu bir bu kadar da anlamsız bulduğumu, anlamanın benim için ne anlaşılmaz bir şey olduğunu vs...

Bu aralar günler eskisinden de zor geçiyor. Bir yandan olmak istediğim insan olma yolunda bir şeyler yaptığımı hissediyorum. Bir yandan da hiçbir adım atmadığımı. Çok kıymetli gördüğüm ve önemsediğim hayatımın nereye gittiğini düşündüm. Şimdi beni çekip alsalar bu dünyadan durup epey bir düşünürüm. Oysa yaşarken binbir şikayetle yaşıyorum. Nedir bu bir şeyleri anlama çabası, "seni anlıyorum", neden anlaşılmak istiyorum? Neden beni anlıyorsun? Yakın bir zamanda bırakmak kelimesini anlamının, küçük bir çocuğun üzerindeki etkisi üzerinde düşünme fırsatım oldu. Onu okula bırakacağımızı söyledik, bu kelime hayatımızda hep vardı. Hiçbir zaman bizi anlamı hakkında düşündürmedi. "Bırakmak". Açtım sözlüğü, kelimenin ilk anlamının eldeki bir şeyi artık tutmama hali olduğunu gördüm. Ne demekti bu, onun her sabah sorduğu soru beni bırakacak mısınızdı, biz cevap verdik evet seni okula bırakacağız, beni okula bırakmayın, dedi. Ertesi akşam oturduk ve bırakmanın ne olduğunu tartıştık. Onu güven duyduğu bir ortamdan alıp yeni girdiği bir ortama bırakacaktık. Bırakmak onun için vazgeçmekti, ayrılmaktı, sevmemekti.

Küçükken her şey en yalın hali ile gelirdi bize. Büyüdük, mecaz anlamlar, gerçek anlamlar, gerçek gibi duran ama sahte anlamlı sözcükler. Yaşamak bazen hayatı bırakmak gibi her şeye verilecek bir cevap bulunur belki ama bazen o cevaplar ile cevapların içindeki anlamlar örtüşmüyor. İnsan ancak gerçek anlamı bulursa hayatı değer kazanıyor. Oysa çocukken anlamın bu karmaşası olmuyor. Her şey en gerçek, en saf hali ile. Büyüdükçe gelen bu değişimi anlamlandıramıyorum. Ben bırakmak derken aslında o küçük çocuğa ne demek istediğimi, onun nasıl düşündüğünü, nasıl anladığını anlayamıyor olmayı, sırf bu yüzden geleceğe dönük yaralar vermeyi anlamlandıramıyorum. Çocukluğumda epey problemli bir çocuktum, bir müddet anneannemde, babannemde kaldım. Ve şimdi anlıyorum. Onlar kendi anladıklarını direttiler, anlamak empati kurmak gibi değilmiş demek. Hiç anlamadılar, onlara en anlamlı gelen kendi görüşleriydi. Belki de beni anlamak zorunda değillerdi, bilmiyorum. Anlaşılmak isterdim. En çok bu yaraladı. Ve şimdi görüyorum, ben de mi aynıyım? Yoksa ben de mi anlamıyorum? Tamam geçtim kendi hayatımı, ben sizi anlamıyor muyum? Ben sadece kendi anlamlarım ile mi yaşıyorum; kendimi anlayayım, kendimi anlatayım derken mi oldu bütün bunlar? Kimse ile birlikte kendimi de anlamıyorum. Tıpkı ben korkuyorum, endişeleniyorum dediğimde beni anlamayan onlar gibi. Biriktim biriktim, geçmişten bir yük bindi sırta

hatırlayamadığım onca gün içinde eksilmeyen, hiç değişmeyen, o hiç anlaşılamayağım hissi, yazmak benim için kendime anlatmaktı. Hayat öğretiyor zamanla, zaman belki de gerçekten yaraları sarıyor. Artık anlaşılmak istemiyorum. Artık galiba anlamak bile istemiyorum. Ben bırakmak diyeyim, siz götürmek anlayın.