Bazen abartmak gerek bir şeyleri,

Misal bir duvara duvardan fazla anlamla yüklenmeli,

Ansızın hiç bilmediğin hiç tutmadığın bir serçe parmağını sıkmalı,

Ya da çekinmeden öylesine basmalı en sevdiğin melodiyi bir kediye,

Çünkü der insan kapladığım alan fiziksel boyutumdan fazla olmalı,

Çünkü bu ömüre bir hayattan fazlası sığmalı,

Ne olmuş bırakmıyorsa dert tasa yakamızı,

Ne olmuş dört nala ise dolar borsa?

Televizyonda spiker, durakta teyze, kağıt toplayan çocuk ya da biz aynı ruhun parçası değil miyiz?

Hepimiz anlamı kovalamıyor muyuz sonuçta, mideyle ya da ruhla?

Bu yüzden koşmuyor muyuz peşinden şehirlerin, şarkıların, benlerin , onların?

Belki diyoruz, belki birinde bir köşesinde kendimi bulurum?

Bir iris bir yerlerde benim rengimde bakar diye bakmaz mıyız göğe?

Yıldızı yıldızdan fazla cilalayan biz değil miyiz?

Bu meşguliyetler, bu sabah kalktıktan sonraki koşuşturma hep bir kahverengi deliğe değil midir?

Yani her gün yaşamak çabasıyla ölmez miyiz biraz biraz?

Hayat dün bir fotoğrafta, bugün tonlarca bir balinanın suya çarpışında, yarın ise bir çaydanlıkta saklanmaz mıdır?

Öyleyse ne anlamı var sahtenin, her zaman düğme ilk durmanın, ağlatmanın, gücünü şahlatmanın,"dostluğu" aşk yapmanın?

Ne anlamı var yapıştırmak varken kırmanın?

Elbette ki istemeden ya da mecbur kalıyor bazen insan,

" Artık Dur " demek için,

Fakat dur demelerin de sonlu olduğunu bilmez mi kanayan?

Mesela bugün oturup bir şarkının kalbini koysam göğsüme,

Çarpsa pır pır tüm gün benimle,

O kıvransa ben kıvransam,

Sonra öncekinden farklı atsak onunla daha lezzetli olmaz mı bir su ya da şu manzara?

Oturduğu yerden özür dilese avuç ,

Tutulmaz mı çok ama çok uzaklardan histen bir bağla?

Sabretmez iken kelimeler ağzımda,

Kimler doğdu, kimler öldü, kim aç, kim ağlıyor ya da kim kahkayla yaş akıtıyor deyip düşünmez mi insan bambaşka vücutlarda, girmez mi hiç bilmediği rüyalara?

Ya da içerken bir kahveyi durup birden korkmaz mı neresidir burası diye kafa?

Bu yalnızlık fazla diye üşüyüp titremez mi birden insan?

Sonra bilebilir miyiz 26 saniye sonrasını senle?

Gökten kırmızı mı yağacak pamuk mu anlaya bilir miyiz?

Tutabilir miyiz sallanan evleri çok öncesinden sözde kaslı kollarımızla?

Ya da sihirli bir çubukla durdurabilir miyiz şeytanı?

Bilmeliyiz artık, anlamalıyız burası üremekten ya da kusur bulmaktan çok daha farklısı,

Bir fikrin dostluğu aşktan, aşık olmaktan çok daha fazlası,

Bu mavi beşik bize öğrettikleriyle, yedirdiği sebzelerle, tanımadığımız desen desen tenleriyle bir gülücükten başka nasıl kavranabilir?

Tutmak bir elden bu kadar ucuz, amaçsız iken yaşatmak nasıl zor olabilir?

Tek bir hayatla, şu bizim gezegene galaksiye uzanan ufacık ellerimiz varya, onlarla nasıl her şey olunabilir?

Nasıl anlaşılır tüm beyinler, tüm fikirler?

Yiyebilir miyiz tüm ansiklopedileri, yer altında bulunmamış çeşit çeşit anlamdan bilmem kaç yıllık mozaikleri?

Tüm bu evren yalnızca bildiklerimiz olsa dahi sığar mı 4 litre midemize?

Bunca " buncalık" arasında anlamaya çalışmadan nasıl yaşanılabilir anlat?

Söyle bize tecrübesi ondan şundan kemikli!

Anlam abartılmazsa delirmeden, parçalamadan kendini nasıl kalınabilir bu boşlukta?

Dolu bir yolu var mı boşluğun?