Yazma eylemini şiirden öteye taşıyamadığım şu günlerde ruhumun bir yarısını gömdüğüm yerden çıkarmaya çalışıyorum. Ellerimdeki, eylülün getirdiği ıslak toprak parçalarını temizlemek de içimden gelmiyor. Uzun zamandır sıkıştırılmış kaygılarımı da görmezden gelemiyorum. Hayatın kontrolsüz akışına da kayıtsız kalamıyorum. Zaman akıp gidiyor bir şekilde ve artık ne olacak diye de düşünmek istemiyorum. Evet, bir zamanlar kaygılar denizinde boğulan bir denizciydim. Yüzmeyi öğrenmek bir yana dursun karaya çıkma gayreti de bende mevcut değildi. Yaşamak, benim için hüznü pekiştirmek ve nefes alıp vermekten ibaretti geçtiğimiz birkaç ay boyunca. Geriye dönüp baktığımda görebildiğim şeyler daha net bir hâl almaya başladı ve bunun farkındayım. Anlam vermek ve anlamları nesnelden öznele indirgemek gibiydi yakalayamadığım şu zamanlar. Bunu açmam gerekirse de anlam, verildiği sadeliği şatafatlı bir görünüme tescillendirmek kadar basit bir anlatıya sahip aslında. Ben de anlam verdiğim şeylerin aslında zihnimde oluşturduğum bir estetik olduğunu fark ediyorum. Yani oluşan görüntünün eser sahibi yalnızca benim. Zihnimden silebildiğim taktirde bu anlamları, geriye tek ben kalacaktım. Kaldım da! Her şey geçip gidiyor ve geriye tozlanan anlamdan ziyade anlamı yaratan oluyor. Bir kutuya da anlam verilebilir. Ona olmadığı özellikler atfedilip ondan daha fazlası da beklenilebilir. Bu durumda kutu mu hatalı olur yoksa kutudan, kutu olmasından daha fazla fonksiyonel özellikler bekleyen mi? Tabii ki hatalı aramak gerekmez. Ama sen bir kutuya su koymaya çalışırsan elbet o su dışarı sızacak. Elbette o kutunun sus tutmayacağı aşikâr. Ama ya kutuya toprak doldurmak gibi bir düşüncemiz olduysa ve o toprağa tohumlar bırakıp su dökersek ne olur? Tohumlar ihtiyacı kadar suyu alır, toprak tutabildiği kadar suyu tutar ve geriye kalan sular da kutudan bir şekilde sıyrılır. Ama kutunun yapılığı maddenin de özelliklerini göz önünde bulundurmalıyız. Kutu metal bir maddedense su içeride kalabilir. Tüm bu şeyleri karton bir kutudan beklemek kutuya haksızlık olur. Ama mevzu asla bir kutu olmadı.
Uzun zamandır sadece şiirler için emek harcıyor parmaklarım. Evet, yıllardır yazmadığım kadar şiir yazdım şu birkaç ayda. İçimde biriken her ne varsa bir anlam kargaşası arasında yolunu bulup döküldü benden. Bundan da şikayetçi değilim ama düzyazıyı uzaklaştırmış oldum. Belki de pas tutmak üzereyken yazma sanatım yazıyorum şu satırları.
Düşünmekten hiç geri durmadım. Tüm bu anlam dediğim şeyleri de saatlerce boş görüntüler önünde düşünüp durdum. Bir sonuç beklemeden ya da beni harekete geçirecek bir fiilin oluşmasını ummadan düşündüm yalnızca. İnsanlar gözümün önünden bulanık hareketler silüetinde geçip giderken düşünüp durdum. Hepsi bu! Her şey bu! Anlamlar ve düşünmek eylemi, beni diplere çeken bir tuzaklar silsilesi sadece. Düşünmemek ve bir şeylere anlam vermemek sanırım mutluluğa uzanan patikanın girişi. Ve biliyorum ki, var oldukça anlam vermeye devam edeceğim. Hiçbir şeyin anlamının olmadığını bile bile vereceğim hem de bu anlamları. Ve belki de bu yüzden ellerimdeki o toprak izleri asla silinmeyecek…