'Anlaşılma' isteği kişinin hem laneti hem kudreti... Düşünce sistematiğimizden davranış modelimize her şeyin temelinde yatan 'öz' adeta... Peki ama neden anlaşılmaya ihtiyacımız var? Bu bir zaruriyet mi yoksa yanılsama mı? Birileri birilerini anlayınca tam olarak ne gerçekleşmiş oluyor? Ya da kişi anlaşılmadığını düşündüğü durumlarda aslında kendine dönük tam bir kavrayışa sahip olmadığından başta kendini anlamıyor olabilir mi? 'Anlayan' neyi, ne kadar anlar? Anlaşılırlığı onaylayacak kıstaslar sabit midir, değişken mi? Anlama - anlatma ilişkisinde anlayan ne kazanır, anlaşılan ne? 'Hiçkimse tarafından anlaşılmadığını' iddia eden biri, o kimselerin kendisini anlayıp anlamadığını değerlendirebilecek yeterliliğe her zaman sahip midir? Anlatı konusunu bir kenara bırakırsak; anlatıcı ile dinleyici arasındaki görsel-işitsel-duyusal iletişimi doğrudan ya da dolaylı olarak şekillendiren unsurlar o anlatının dinamiklerini etkiler mi? Anlaşmak bu denli yaşamsal ise anlaşılmaz olmak için ısrarla girilen mücadeleler neden? Anlasak ne olur, anlamasak ne olur?
Bla bla bla... Gecenin 3 buçuğunda Van Gogh'u anlama çabalarımın nüvesi olarak çok yerinde dialoglar geliştiriyordum ki... 'İnsan bazen kendi kendini dahi anlayamazken kimi, ne kadar anlayabiliriz'in bir kez daha ayırdına vardım. Artık uyuyabilirsin kendim; bana maval anlatma!
Gül Şah
2024-07-30T04:39:57+03:00Rica ederim,gören,duyan,'derdi' paylaşan yüreklere sağlık 🙏
Lev Nikolayeviç Mışkin
2024-07-30T04:36:28+03:00İnsan, insan olarak kaldıkça bitmemesi gerekir gibi görünüyor. Düşündürdüğünüz için teşekkür ederim.
Gül Şah
2024-07-30T04:29:15+03:00Aslında bunun cevabı çok değişken... Bir yanıyla çıldırasıya anlaşılma isteği duyan birey, bilinç altı düzlemde anlaşılmamak adına tuhaf bir savaş da veriyor eşzamanlı olarak. Neden? Çünkü anlam atfedilen,bilinen,anlaşılabilen her şey atıl veya değersiz olma riskiyle karşı karşıyadır bir yandan. Fakat burada gözden kaçan detay şu kanımca; kişinin kendini anlayabildiği yanılgısında oluşu. Bir anlamda kendini statik,tek düze bir obje gibi algılaması. Buna bağlı olarak da dış dünyadan bu ben'i anlamasını beklemesi. Halbuki insan,seyirdir,yol'dur,su'dur... Akar,değişir,dönüşür,poziton alır,strateji geliştirir.Zaten bunu başaramasaydı evrimini bu güne taşıyamazdı.Fakat kabule geçmenin adı kötüye,kişiliksizliğe,karakter yoksunluğuna çıkmış.Dolayısıyla 'İnsanın anlam arayışı' öyle kolay kolay bitecek gibi değil kanımca...
Lev Nikolayeviç Mışkin
2024-07-30T04:20:34+03:00Belki de anlaşılmaktan çok anlaşılamayacak olduğuna inanmak istiyor insan. Öyle kolay anlaşılsaydı belki değeri azalırdı, kendini bu kadar farklı biçimlerde ifade etmeyi öğrenemeyebilirdi belki.
Gül Şah
2024-07-30T04:12:16+03:00Dostoyevski'nin "Aşağılık insanoğlu her şeye alışır" dediği yer ile Zarifoğlu'nun "Ben bu çağdan nefret ettim.Etimle,kemiğimle nefret ettim" dediği yer arasında anlama-anlaşılma paradoksuna ateş böcekleri uçuyormuşçasına yaşıyoruz sanki... 'Her şeyi anlamak ciddi bir hastalık'ken hem de...
selin
2024-07-30T03:45:35+03:00herkes kendi anlam sistemini kurup hayatlarına farklı anlamlar yüklüyor. sonra da kendi anlam sistemlerinin anlaşïlmasına dair bir çabaya girişiyor. aşağılık insanoğlu, çabasız çaresizlik.
Gül Şah
2024-07-30T03:42:07+03:00Van Gogh'u anlayabilmek için,onu en iyi bildiği yere çekmiş belki de; şiir etmiş...
Mahir Has
2024-07-30T03:35:56+03:00Van Gogh'u en iyi Bukowski anladı sanırım...