Sazımın telinde anne feryadı,
Ahımın sisli parmakları sarmış dört bir yanı.
Kuş olsa uçmaz gibi bir gökyüzü,
Ben kabullendim uçmayı.
Gibi kadar keskin ve umarım kadar narin,
O ebemkuşağı süveydayı içimden söküp aldı.
Süveyda ki kanlı parmaklarıyla göğsüme sarılmıştı.
Anlatının yelpazesinde bir saz çalmaya başladı.
Benim sazım.
Bahar yeli esmeye başladı saçlarından suratıma.
Ve ateş diz çöktü gölgesiyle yalın.
Gözlerimiz ellerimize aktı son kez temmuz akşamında.
Ben bir küheylan çıplak, düştüm peşine.
Peşin, düşülmek için yaratılmadıysa ne anlamı var?
Yanımda olmayacaksan, yanım niye var?
Ekşidi bu sonbahar, yenisini getir.
Altın çağı dizlerimin, bilirim böyle titremek mümkün değil.
Silah tutmanın da yordamı var, şiir yazmanın da.
Ateş böceği kondu o ahu çınar dalıma.
Kirpiklerinden sel aldı taç yapraklarımı.
Nilüfer belki kızgın, hataların kurbanı ama
Sevgisizliğe kalp vermek evet, isyan.
Anlatımın yelpazesi geniş, yaprakları sarı.
Kör kuyular doğuştan mı merdivensiz, sonradan mı?
Bir hatmi gibi mora çaldı bakışların.
Bakışların, bir asayla ikiye yarıldı keskin, dikişsiz.
Galeyana geldi yüzümün diğer yanı.
Ve ben yine bilirim yosun tutar yuvarlansa da kayayı.
Tıngır mıngır bir tren tüter avuçlarımda.
Sazım çalınır ıssız.
Ben ezberden seni yazarım.
Saz benim sazım.
Kör benim kuyu.
Hatmi benim mor.
Ve kalp benim sevgisiz.
Bizden geriye ne kaldı?