Sırma sırma döküldü suratıma, hatırlattığı her sıfat. Hatırlattığı her kayıp eşya, bana büründü, ona büründü. Genzimi yaktı, gençtim, tökezledim, çarşaf çarşaf, biriktik. Ben o rengi daha önce bilmiyordum.


Vanalar açtı içimde, akın akın yüklendim çocukluk salıncağına. Yırtık dizli kadife pantolonunun paçasından akmaya aday çamurdan çömlek kaynatan mineral olmak istedim. Kaçırdım mayasını, minaresiz asfalt köyün bacasına baktım tuzaktan. Ben o dokuyu daha önce bilmiyordum.


Sallandım uzun kirpiklerinde yalan kadar sayıda. Hikayesinde gürültü yapan komşunun defter düren matkap sesini omuzlarıma attım. Fihristine zamir, kalabalığına zaaf, gecesine yakamoz fotoğrafı, üst yazısındaki arzın arzusuna kulp olmayı askıdan indirdim. Ben o kokuyu daha önce bilmiyordum.


Gece görüşünden hallice ışın piramitleri büyüttüm, kıyılarımda gece yarısı yüzüşleri, plaj biraları, porselen makyajlar. Zaferlerimi biriktirip anlattığım hadsiz plastik kumbarama benden beş geveleme. Boş gevezelik sakırgası, parmak şıklatan her harfimi tutup lütuflar salladım. Ben o melodiyi daha önce bilmiyordum.


Yanağımda yanan yaralı küskün alevin közünde, gücüne gitmeye razı bir fiilin yarı kapalı gözünde ve derisi kalın dert budalası vahşi masumiyetin özünde aradığım her rafta, yeşil jelatin üzerindeki pembe rafyayı sakındım. Klavye magandası olmama kaç vardı, ben hanginize güya, hanginizden rüya. Mısralarım mısırdan yapılma, yapılmaz. Ben o tadı daha önce bilmiyordum.