Zamana çarpan birkaç sözcük, birkaç cümle, soğuk, gece ve yarım kalanlar arasında...


Yüzüm fotoğrafların mahcubiyeti, kırgın bir hüzün, ovalar ve suların yok edilmiş adları, bir kül, bir çığlık...

Bedeli ağır olan "kalmak" hayatın ve geriye... Sesini boşluğa çarpan bir acı, durmadan tekrar eden sancılar, baş ağrılar, hesapsız biten ve yiten hikayeler, kesilmiş soluklar, manşetler, yalanlar, bağıranlar, geçmeyen geçmiş, geleceğe öfkeli bakışlar, Aralık ve diğer ayların ayrıldığı korkunç takvimler, "biri benden, biri bizden eksiliyor" diyen dilimin anlatamadıkları...

Bir gün her şeyin unutulduğu, bir gün her şeyin bir acıyla hatırlandığı...


Aklımda kalan tüm yılbaşlarında, insanlığa ve vicdana bir utanç olarak bedenleri cansız bulaşan çocuklar, katırlar, coğrafyalar sessizleşen evler, yasını başka yasla karşılayan yıllar...

Ama unutma bak tribünler bastırıyor seslerini, çünkü önemi yok bütünlüğü olmayan suretlerin...

Kınamalar, açıklamalar ve kanayanlar sonra geriye... Hep böyle oluyor ve bir tek kanayanlar duruyor aslında bir fotoğrafın gözyaşında...


Sayıklamalar, nöbetler, dinmeyen sızılar dolaşırken bedenimde, tarih ve utanç arasından kurtarıp, ellerimi nereye bırakacağımı bilmediğim haritalar beliriyor gözümün önünde. Kader ile keder çizgileriyle kapatılan, sınırlar, ölümler ve sonra yine zaman...

"Zaman" diyenlere duyduğum kızgınlığa bir fotoğraf göstermek istiyorum yalnızca... 

"Zaman, yaraya yara olan zaman...

Hepsi bu kadar" diyerek fırlatmak bir kenara, tüm yalanlara ve gerçeklere...


Beni buradan alıp başka bir geçmişe götürmek, gitmek istiyorum aslında ben... Eskiden çok eskiden şu yukarıda geçen sözcüklerden, cümlelerden ölüm, acı değilken henüz hafızam, dağlar, köyler, nergisler gelirdi yüreğime. 

Şimdi başka bir kaybın eşiğinde, aklımda başka acılar, yaslar birikiyor... 


İki suyun birleştiği ovaların güzelliğini unuttum, unuttum nergis kokusunu, dilim şehirlerin yapaylığında artık. Dut, incir ve nar ağaçlarının hikayeleri çalınmış, taşların canı paramparça, sokaklar suskun, yedi gün yedi gece gözümde morarmış gözyaşları...

Şimdi zamanın neresindeyim ben? Şimdi zaman nereden yutkunuyor beni? 


Dizlerimi karnıma çekip ağlamaya başlayan içimdekiler...


Ne yaparsam yapayım her yıl aynı yılda kalan hafızam...

Burada kalıyorum işte ve beni hep burada eksik bırakacak Aralık'ta..

Bir cümleye, bir kelimeye daha çarpsın istiyorum yine de zaman... 

Yaraya yara olan zaman...