Kronos’un makasından kurtardım kanatlarımı. Zamana karşı kaybetmedim tanrısallığımı, ölümsüzlüğümü. Dünyada çoğaldıkça nefret, attığım okları geri aldım kan ağlayan bedenlerden. Aşkın ikinci elini bile taşıyamadı insanlık hali.

Olympos tanrıları alay eder oldu benimle. Dionysos önündeydi tüm tanrıların. Dünya eğlence ve şarapla doluydu. Bir anlaşma yapmak istedi benimle nefret çoğaldıkça düşmanlarla eğlenemez olunca insanlık hali. Bir sarhoşluk yarattık birlikte. Onun şarabı, benim aşkım ve insanların yudumları…


Mantığını yitiriyordu önce içiciler, sonra halüsinasyon görüyorlardı. Hayali bir sevgiliye aşık oluyorlardı. Kimse ayılmak istemedi. Tuttular kusmuklarını, devam ettiler içmeye. Böylece Metis yitirmeye başladı tanrılığını: düşünmeyince onu kutsal akıllar. Düşman kesildi ikimize; hem Dionysos’a hem de bana. Ne Dionysos önemsiyordu onu üzümlerini kutsal ayaklarının altında ezerken ne de ben… Tanrılığını kaybetmiş bir Olymposlu'nun düşmanlığı korkutmazdı kimseyi.

Ama onun tanrılığı unutulsa da hikmeti hala koruyordu özelliğini. Aldandık yalnız kalışına. Sandık ki kaybeder kendini o yalnızlıkta her tanrı gibi. Aklı olanın yokmuş kendisini zarara uğratan egosu. Bu yüzden, Metis, karalar bağlamak yerine başlamış başımıza çoraplar örmeye.


Keskin fikirleriyle bir kader çizdi bana ruhumu kanatacak. Psyche ile tanışmama neden oldu sinsice. O ilahi ama ölümlü güzellik… Tüm okları sakladım kendime, tüm şarapları da öyle. Karanlıkta sızdım Psyche’nin yanına. Bedenimdeki ok yaralarını, gözlerimdeki sarhoş mahmurluğu göstermeden seviştim onunla. Bir tanrı olduğumu bilmeden girdi koynuma. Onun doyurmaya çalıştığı bir ruhu varken oka ihtiyacı yoktu. Karanlıktaki öpüşmelerime çabuk aldandı, aşkını itiraf etti dolunayın ışığı altında ben yine karanlık köşede onu dinlerken.


Bu itirafla yakmak istedi ışıkları; tüm dünyayı yakmak istermiş gibi duruyordu. Ayılmam, Metis’e tövbe etmemle gerçekleşirdi ancak. Bedenimdeki ok yaraları ise nefretle… Karanlıktan sıyrılıp onun ölümlü gözlerine yansıyabilmek için tanrılığımı yitirmem gerekirdi. Yoksa bir tanrıya aşık olduğunu öğrenmek ona ölümsüz bir çılgınlık yaşatırdı. Bu çılgınlığın yankıları Olympos’a kadar yükselir ve tanrıların yüz karası haline getirirdi beni. Haberi yoktu ki Zeus’un ve onlarca tanrının, yeryüzünde aşk diye biraz da çılgınlık yarattığımdan.


İşte Metis, o an, keskin fikriyle bir kez daha kan fışkıran çizik attı hayatıma. Psyche’nin aklına fısıldadı… Psyche odasındaki tüm perdeleri açtı… Dolunay gökyüzünde ilerleyip o pencereden o pencereye geçerken ben farkında değildim ölümsüz hayatımın gidişatının.

Psyche’nin sessizliğine dalmıştım o an. Güzel kokusuna alışan burnum havayı soluyordu yalnızca. Bana ettiği aşk ilanını düşünürken katlanıyordu tüm yaratıcılığım. Herkesi her şeye aşık edecektim. İnsanı doğaya, sanata, bir başka insana… Yeryüzünü gökyüzüne aşık edecektim. Suyu toprağa, havayı ateşe… Tanrıları bile aşık edecektim. Zeus’u bile! Bir feryatla yanımdan kalkmasaydı Psyche…

Tutkulu hayallerimden sarsılarak sıyrılmış ve çıplak bedenime vuran mavi ışığa bakmıştım. Psyche…


Ona da herkese öğretildiği gibi tanrılardan korkması öğretilmişti. Aşık olması ve her gece karanlıkta sevişmesi değil... Onu çıldırtan, inancına ters düşen aşkıydı belki. Hemen sığındı Metis’e… Onu doğru yola, sonsuz cennete ulaştırması için yalvardı ve yakardı. Oysaki ben, tanrı olduğumu unutup aşkı hissetmiş ve ikisinin aslında aynı hissiyata sahip olduğunu düşünmüştüm. Bir anlığına da dolunayın aydınlattığı yaraları Psyche’nin geçirmesini, meylerle sağlanan sarhoşluğumu aşıkane sözleriyle gerçek bir sarhoşluğa çevirmesini beklemiştim. Tanrı olduğumu unutup ondan bir şeyler yapmasını istemiştim, inanmıştım aşık olduğuna ve böylece benim gibi ölümsüzlüğün gücünü kazandığına. Ama o… İnsanlık haliyle yaşlanana kadar aşık bile kalamayan, ölümlü hayatını tanrılara ağlayarak geçiren… Psyche.


O hala ağlarken Metis’e, ben farkına varmıştım bana kurulan tuzakların, Psyche’nin sönen alevinin… Yükseldim Olympos’a, baktım yeryüzündeki ölümlü hayata. Bundan sonra kimseye aşk yoktu. Hiç kimseye ve hiçbir şeye.

Ben ki aşk ve güzellik tanrıçası olan Afrodit’in oğlu olarak bunca süre boyunca anneme benzerliğimle annemi onurlandırmış ve yeryüzünü aşkla güzelleştirmeye çalışmıştım. Ben ki, şimdi savaş ve yıkım tanrısı olan Ares’in oğlu olarak bundan böyle babama benzeyecek ve babamı onurlandıracaktım.


Oklarımın ucuna nefret sürdüm. İnsanların yaşarken bile çürümeye başlayan bedenlerine tek tek atıp saplarken Olympos’tan aşağıya inmedim bile.

Dionysos mu? Alkol kötülüklerin anasıdır, diyorlar yüzyıllardır. Dionysos bir tanrı değil, şeytan sayılır artık.

Metis’e yalvarıp yakarmış olan Psyche ise sonunda ödüllendirilmiş ilahi ışıkla. Psikoloji, diyorlar yüzyıllardır. İnsanlar, karanlıkta saklanan insanları anlıyor aydınlığa çıkartmak zorunda kalmadan. Anlaşılmak aydınlığı getiriyor onlara. Belki de buydu benim ihtiyacım da. Ay’ın bile karanlık yüzündeyim artık.