Kaç kaçış daha getirir bizi kendimize.

Kaç ölüm daha bildirir bize haddimizi.

Kaç kişiliktir yalnızlık.

Kaç gece daha ızdırap çekmem gerekir ebedi mutluluğa kavuşmak için.

Peki ya tanrım kaç kez daha sınaman gerekir beni, sevdiğin kullarının arasına girebilmem için.

Ya insanlar size ne demeli kaç kez daha bağırmam gerekir anlaşılmak için.

Kaç kez daha ölmem gerekir el uzatmanız için?

Kaç fırtına daha gerekmekte içimde sonu olmayan bu umutsuzluğu dağıtmak için?

Sorduğum tüm sorularıma kaç cevap gerekir tatmim olmam için?

Kaç tanrı gerekir içimde ölen umutları diriltmeye?

Kaç tanrı kaç gece çalışmalı, yaşanabilir bir ben çıkarmak için ortaya?

Haberim olmadan çıktığım bu sahnede, hadsiz hadsiz durmamı kaç seyirci yuhalar?

Kaç kişiyim tanrım ben ,kaç kere yarattın?

Şaşırdın sanırım.

Yanılmış olamam sanırım tanrım, bedenime ağır gelen ızdırapları yalnızca bir kişi için tasarlamış olamazsın.

Ve elbet bir gün diye beklediğimiz kaç gün geçecek tanrım?

Huzuruna kabul etmen için kaç gün?

Bu aralar istemiyorum ama tanrım.


Veremediğin hesapların hepsini bir bakışıyla silmeye gücü yeten bir tanrı daha varmış, onu öğrendim.

Hadsizliğimi mazur gör tanrım, senden yüce oluşu benim suçum değil. Senin vasıfsızlığından olsa gerek.

Ve tanrım, bir bakışıyla getirdi baharı.

Bir bakışıyla açtırdı bütün çiçekleri.

Bir bakışıyla hazırladı beni tüm bu kavgaya.

Bir gülüşü tutunmama sebep oldu!

Bir kez baktı gözlerime tam kalbimin çatından vurdu.

Ben hayatımda hiç bu kadar güzel yaralanmamıştım tanrım!

Bir kez geldi pir geldi be tanrım.

Baharı getirdi unuttuğum tüm memleketlerime.

Bir bahar sabahı toprak ne güzel kokar bilir misin tanrım ?

İşte bir baharın sabahı gizlenmişti saçlarının arasına.

Ben içime çektikçe çocuklar koşuştu bir yerlerde unuttuğum o yerlerde.

Sahi tanrım haberin var mıydı?

Benim içimde bir yerleri öldürmüştün.

İşte tanrım senin içimde paramparça edip kana buladığın her yerime deva getirdi.

Su oldu, toprak oldu, sevgi oldu, tanrı oldu.

Sen uyudun tanrım ...

Unuttun , yok olmaya mahkum ettin,

Bir bakışı yetecek tüm bu sığ karanlığı yırtıp atmama.

Bir bakışıyla çözdü senin bedenime kitlediğin ruhumu ortaya çıkarmaya.

Sahi tanrım çeyiz sandıkların gibiyiz değil mi?

Ruhlarımızı kitlediğin birer bedenden ibaretiz.

Peki tanrım peki.


Şimdi bana ispatlayabilir misin?

Yeniden insan olmadığımı, öldüğümü?

Sevilmediğimi duyulmadığımı?

Bu kez gücün yetmez tanrım.

Birkaç asır geçti sanki tüm umutsuzlukların üzerinden.

Bir kadın tüm güçsüzlüğümü yerle bir etti.

Tüm umutsuzluğumu yendi.

Şimdi yücelikten bahsedecek olursak sayın tanrım, hiçbir mucizen denk değildir bir gülüşüne.

Hiç bir alamet-i kıyametin denk değildir yüzünün asılışına.

Teneşirde yansımakta olan, asılan bedenimi görmek. Bir son değildir artık tanrım.

Her sonun bir başlangıcını yaratan yüce tanrım, seni seviyorum.

Ve tanrım.

Sen iyi ki soluk bir bahar günü, güneş gibi saçıldın hayatıma.

Bir tanrı ne kadar inkar edilirse o kadar ettim önceleri

Lakin iyi ki geldin. Ölen insanlığın içinde içime bir su serptin

Ve iyi ki hayat denen bu boktan kavgada bana bir umut verdin

Herkes gibi, her tanrı gibi görmezden.

gelebilirdin sayın tanrım.

Hayır dedin.

Hayır.


Benim payım sensin ve ben payımı asla başkalarına bırakmam dedin.

Ürkekçe kabullendim bu durumu.

Bir sokak köpeğiydim oysa ben; kuduz,

herkesin uzak durduğu.

Ürküyorum sayın tanrım.

Korkuyorum.

Korkma dedin bırak yaşansın.

Önce kuduzdan kurtuldum, sonra bu karanlık sokaklardan.

Bir evren inşa ettim gözlerinin içinde.

Ayakta kalma buyur dedi. Şansıymışım ben o evrenin.

İlk defa birinin bir şeyiymişim.

Umut doldu içim, unuttum acıları.

Beni sevdiği kullarının arasına almak için sınamayacaktı.

Hissettim.

Bir tanrının şefkatini, bir çift gözde hissettim.

Beni sevecekti, yaralarımı, acılarımı iyileştirecekti.

İyileştirdi de.

Oysa kaç tanrı gerekirdi bunun için ?

Bir tanesi yetti.

Beni öpüp yeniden doğuracaktı.

Hissettim.

Heyecanlandım.

Bekliyorum tanrım.

Yeniden yeşermeyi ve yeniden

yeniden doğmayı.