Bugün gündemimde arkadaşlık kavramı vardı. Toplumun bize uygun gördüğü ve alın buna göre yaşayın dediği kavramların hiç birini hayatım boyunca kavrayamamışımdır. Hatta bu sebeple en sevdiğim alanlardan biri ilk tanıştığım günden beri felsefe olmuştur. Özellikle sübjektif kavramların bütün bağlamlardan koparılarak, uzay boşluğunda salınır misali yakalanıp; bunları zemine oturtma çabasından ziyade ''zeminsizlikte kavrama'' olarak tanımlayabiliriz.
Sebepleri duygusal olarak anlasam da; mantıksal olarak hiç bir yere koyamadığım sübjektif kavramlardan biri de arkadaşlık.
Toplumun bana sunduğu full tepside; özellikle de karadenizliyseniz çok fazla etik, ahlak kavramlara zincirlenmeniz gerekiyor. Bu tepsiyi ve zincirleri reddettiğim için mi yoksa benimle birlikte reddedenler dahi uyuşamadığım için mi bilmiyorum ama arkadaşlık ilişkilerini oturtmakta zorlanan o kişi benim.
Şu an bu konuya girmeye çalışırken bile kulağımda; gecenin yarısı susmayan dükkan alarmına lanet edersin ve neden sahibinin ortaya çıkıp kapatmadığını düşünürsün ya. Heh işte tam olarak o alarmın önünden geçiyorum.
Benim için arkadaşlık; zaten duygusal olarak insanlara/karakterlere/olaylara bağlanmakta zorluk çeken biri olduğum için kesinlikle zaman ayırmaya değer kişilerle olmalı. Bazen karşımdakinin bana hiç bir şey katmadığını hissediyorsam, hatta çoğu zaman o masadan özür dilerim ama sizinle harcayarak daha fazla vaktim yok diyerek kalkıp gidiyorum. Öncelikle bunun toplumda kabalık olarak görülmesinin ortadan kaldırılmasını talep ediyorum. (Bambaşka bir tartışma konusu diyerek bu konuyu hızlıca geri kapatıyorum.) Ve özür dilemek bana dünyanın samimiyetsiz, anlamsız olaylarından geliyor. Bir kere sözlükte kelime olarak karşılık gelen bir durum yok. Yani konuştuğumuz dil içerisinde kullanılan bütün kelimeler nesnel de; özür kelimesinin yanında; bütün ordunun karşısında tek başına savaşmaya çalışan subje olarak duruyor. Arkadaşlıklar da hata yapılır; bunların telafisine bakmak gerekir diye karşı tarafı sakinleştiriyorum. Ama benden asla anlam veremediğim özür dileme olayı bekleniyor. Bir süredir insanlara değer verdiğimi nasıl belli edeceğimi bilmediğim için kendi değer, anlam yargılarıma uymasalar bile, karşı tarafa olan değerimi göstermenin yolunun bu olduğunu düşünerek özür dilemeye başladım.
Ama bitmiyordu arkadaşlığın dertleri...Anlam veremediğim ve 21.yy hastalığı olarak gördüğüm bir diğer olay da temas. Ve instagram/tiktok reelsler yüzünden en korkulu canavar misali hayatıma giren temas bağımlılığı. X kişinin dokunmaya karşı bağımlılığı olması bütün dünya tarafından normaleştirilirken; dokunmaya karşı rahatsız olması neden canavarca bakışlara maruz kalıyor??? Herkesin hem de herkesin birbirine sarılmayı sevdiği bir dünyada, temastan deli gibi kaçınan benim ruhumun nasıl bir distopyaya maruz kaldığını kimse konuşmuyor! Toplumun bize sunduğu arkadaşlık etiketlerinin içinde birde sarılmak var. Ben kendi aileme sarılmayı normalleştirmeyi 20 sene de ancak başarabilmişken, hayatımda minimum süreyle en az 3 defa gördüğüm ve kendini arkadaşım olarak niteleyen kişiye temas etmenin zorluklarını anlatamıyorum. Üstelik temas sevmemek de çağımızın hastalıklarından olarak görülüyor, gözümden kaçmıyor değil. Ne zaman sosyal medya aracılığıyla hayatlarımıza bir şeyler pompalanmaya başlansa, karşıt görüştekiler de en dış çembere doğru uzaklaştırılıyor. Fark etmiyoruz sanmayın!
Ve son olarak açık konuşabilmek. Bütün hayatım boyunca ailem beni; ne yaparsan yap açık konuş, yalan söyleme diyerek yetiştirdi. Etrafımda ne zaman yalan söyleyen, yalan davranışlarda bulunan insanlar görsem sonuçlarının hep acı şekilde ayaklarının etrafına dolandığını görüyorum. Kendimse sürekli içimden geçenleri, hissetiklerimi açık şekilde söyleyen kişi olduğum için uzak durulan kişi olduğumu fazlasıyla hissediyorum. Ayrıca yalan söyleyen ortak özellikleri doyumsuz şekilde dedikoduya olan açlıkları olduğunu da gözlemlemiş bulunuyorum. Nedense tanıdığım, özellikle yakınıma aldığım kişilerde de aynı şeyi gözlemliyorum. Birde bazı insanlarda bence artık patolojik hale gelmiş. Ben hiç hemen yalan söyleyemem, saklamam gereken bir şey varsa onun için bile sana söyleyemem der geçerim. Biri hakkında görüşüm varsa ise onu da kişinin yüzüne yapmaya çalışırım.
Böylece keşfettiğim tek şey; birileriyle arkadaş olmak için onları sevmeye gerek olmadığı oldu. Yine de üç adet davranışı bile tek kişide bulmak bu kadar zorken milyarlık toplum bütün insanların el ele güllük gülistanlık yaşamasını ummak da, tıpkı herkesin öldüğü distopya gibi irite edici bir ütopyadan daha öteye gitmiyor. Arkadaşlıkların içerisinde esen sert rüzglar ise bizim yanımıza kar kalıyor. Bazen de bize uygun olmayan denizlere defalarca açılmama kararı almış oluyoruz.