"Hayat kötü bir elle oynamak için çok kısa."


Bu sabah üzerinde böyle bir not olan zarf aldım. Zarfın içerisinde dört tane de iskambil kağıdı vardı. Gönderenin ismi olmamasına rağmen bu mesajı bana gönderebilecek kişiyi tahmin edebiliyordum. Ancak kendimi günün rutinine bıraktım. Yoğun bir gün olacaktı benim için. İlk seansıma başlamak üzereyken anımsatıcımdan gelen bildirimle irkildim. Bugün gelecek olan hastalarımdan ilki seansa gelemeyeceğini bana günler öncesinden bildirmişti. Sanırım gerçek bir asistana ihtiyacım var.

Önümdeki dört saatin boşluğunda tekrar zarfa yöneldim. Kartları çıkardığımda üç tanesinin yönü bana dönükken sadece birinin yönü tersti. Burada bir mesaj var mıydı yoksa sadece öylesine mi denk gelmişti bilmiyorum. Üniversite yıllarımda oynadığımız briçleri saymazsak fazla içli dışlı değilimdir kartlarla. Ancak hiyerarşisine de elbette hakimim. Kapalı olan kart trefle 1 idi. Coğrafyasına göre kaderinin değişeceği tek kart da 1'lilerdi. Yer yer kralları deviren as olurken yer yer de 2'lilere ezilen bir kartın diğerlerinin yanında kapalı olması öylesine denk gelmediğini işaret etti bana.

Uzun zamandır haber alamadığım bir hastam var. O bir kumarbaz. Bu mesajı bana gönderebilecek tek şüphelim o. Hastalarımın arşivinden ona ulaşabilirim. En son kullandığı telefon numarasını, ev adresini not almıştım. Bakalım neler bulacağız eski dostuma dair. Evet, buldum onu! Alelacele ile telefonunu çevirdim ancak ararken birden bire duraksadım. Onunla tekrar iletişime geçmek ne kadar doğruydu yahut mesajı gönderenin o olduğuna kesin emin miydim? Birden bire birçok düşüncenin içinde bocalarken buldum kendimi. Ama sonunda aramaya karar verdim. Aradığım numaranın kullanılıp kullanılmadığına dair bir fikrim de yoktu. Onu aradım ancak telefonu kimse açmadı. Bir süre daha zarfa bakarken atladığım bir şeylerin olup olmadığını düşündüm. Kartları incelediğimde deseninden dolayı Amerikan yapımı olduklarını düşündüm. Dikkatle incelediğimde ise küçük puntolarla şirketin adı yazıyordu. Hemen bilgisayarımı açtım ve şirketi arattım. Tahminime yakın bir ülkede imal edildiğini gördüm. Kartlar Kanada'daki bir şirketin ürünüydü. Şirketin Türkiye distribütörü olup olmadığını kontrol ettiğimde bir sonuç alamadım. Kartlar Kanada'dan gelmişti ancak bu zarfın bana Kanada'dan direkt olarak gönderilmesi muhtemel değildi. Çünkü üzerinde hiçbir adres bilgisi olmayan, sadece bir notla postalanmış bir zarftı. Bu olay ilgimi daha çok çekmeye başlamıştı. Zarf kimdendi ve nereden göndermişti ve neden göndermişti?

Tüm bunlar ilgimi meraka evirirken vaktin diğer seansa yaklaştığını fark ettim. Seansa başlamadan önce hazırlıklarımı yapmak için arşiv dosyalarını toparladım. Ortalığa çeki düzen verdikten sonra balkona çıkıp gizlice bir sigara sardım. Karşı apartmanda oturan Suphi Bey'in oğlu flüt çalıyordu. Müziğin melodisi kelimelerle anlatılmayacak kadar güzeldi. Sanırım Mozart'tı. Dinlerken kalbiniz acıyabilir. Sigaram bittiğinde tekrar ofise geçtim. Seansımın başlamasına çok az vakit kala telefonum çaldı. Bilin bakalım kim arıyordu?

Evet, bildiniz arayan oydu!