Kendi ayak izimle "aşındırdığım" o yolları asla değiştirmedim. Hep aynı merdivenleri çıktım, aynı ağaçları gördüm, aynı insanlarla selamlaştım ve hep aynı havayı soludum. Yüreğimde bile aynı baharın savurduğu o ağacın düşen yaprakları vardı. İçim sıkılıyordu sanki. Aynı yerde, aynı kanatlarla uçan o kelebek olmaktan yıldığımı fark ettim. Bu, biraz uzunca bir zaman alsa da bunun farkındalığına ulaşmak mutlu etmişti beni. Yerimi değiştirmeye karar verdim. Tabii, o kararı vermeden önce uzunca bir süre kıvrandığımı anımsıyorum. Kozamı nereye bırakacaktım, hava şartları nasıl olacaktı, yabani hayvanlarla nasıl baş edecektim? Yola çıkmadan evvel engelleri düşünmeye başladım. Aslında en sık yapılan hatalardan birisi buydu: Bir yola çıkarken kesinkes yolun sonunda bizi nelerin beklediğini, olumlu veya olumsuz ne tür sonuçların doğacağını açgözlülükle bekliyoruz. Büyümek, yolda olmaktır. Yolun sonundaki sonucu görmektense, o yolda edindiğin tecrübenin aslında ne denli kıymetli olduğunu anlıyorsun. Ayak izlerinle her adımında yeni bir kavşaktan dönüyorsun. Belki virajı almakta zorluk çekiyorsun ama kontrol sende oluyor. Yola başlarken ve o son adımını atıp aydınlığa çıkarken kesinlikle aynı kişi olmuyorsun. En zor ancak en tatmin edici şeylerden biri bu. İyi ki diyorum. İyi ki fırtınalı o günde kabuğumdan çıkıp yola girmeyi başardım. Eğer o "yolda" ayakkabınız hasar görürse endişelenmeyin çünkü her "aşınmanın" ardında yatan koca bir tecrübe vardır.