İçimde büyüyen bu duyguyu tanımıyordum henüz. Kalbim kararmış gibiydi ve olması gerekenden daha hızlı atıyordu. Bakışlarım, nahoş hislerimi açığa vuracak diye ölesiye korkuyordum. Bütün bu hoşnutsuzluğuma rağmen gülümsemeye çalışıyordum. Hâlbuki dişlerimi öyle sıkıyordum ki neredeyse çenem ağrımaya başlamıştı.


Böyle kuvvetli negatif bir duygu yaşamamıştım daha önce. “Kıskançlık, aşk kadar güçlüymüş.” dedim. “Efendim?” dedi yanımda oturan kişi. Artık içimden söylemem gerekenleri de tutamaz olmuştum. “Aşk ne kadar güçlü bir duygu diyordum.” diye geveledim. “Çok yakışıyorlar değil mi ama?” diye cevapladı. Ve ardından ” Siz Engin’in arkadaşısınız değil mi?” diye sordu. “Evet, kusura bakmayın kendimi tanıtmadım, ben Elif.” derken elimi uzattım. Elimi kibarca sıktı “Elif çok memnun oldum ben de Kenan, Banu’nun kuzeniyim.” dedi.


Bu dünyada en nefret ettiğim kişinin Banu olduğunu biliyor muydun Kenan? Listemde Hitler’i bile sollayarak birinci sıraya yerleşti. Engin için kısa süreli bir macera olur sanmıştım. Ama şimdi nişan törenlerini izliyorum. Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim, bu kadar öfkeli, bu kadar hüsrana uğramış, bu kadar kıskanç… Keşke bunları da dışımdan söyleyebilseydim. Biraz olsun içimi dökmüş olurdum.


“Çok yakışıyorlar.” diye bağırdım. O sırada müzik susunca herkes bana baktı. Elimden geldiğince kibar bir şekilde gülümsedim. Allah’ım neden hâlâ buradayım ki? Kendime acı çektirmek hoşuma mı gidiyor? “Banu senden çok bahsetti.” dedi Kenan. “Allah Allah ne dedi yelloz?” demek istedim ama “Öyle mi neler söyledi acaba, ahaha?” dedim ancak kibarca gülmek kısmını başarabildiğimi sanmıyorum.


— Engin için çok önemliymişsin, bu yüzden Banu da sana çok saygı duyuyor. Kendini sevdirmeye çalışıyor sana, anlamışsındır.


Kafamda başa sarıp sarıp “Engin için çok önemliymişsin.” cümlesini dinliyordum. Keyfim uzun sürmedi.


— Evet Engin çok yakın arkadaşım. Ama artık Banu da öyle. Hiç çabalamasına gerek yok, çok sevdim ben zaten onu, derken bu kadar yalanla çarpılıp kalacağım bir köşede diye düşünüyordum.


— O da seni çok seviyor. Ama çok güzel bir enerjin var gerçektenü bak az önce tanıştık ama ben bile sevdim seni hehehe, dedi Kenan


Oo bana mı yürüyorsun Kenan efendi? diyemedim tabii. Çok teşekkür ederim o senin güzel kalbin, dedim hayranına imza veren Ajda Pekkan edasıyla.


Müsaadenle, tuvalette kendimi nasıl öldüreceğimi planlayacağım, demek isterken de aslında “Müsaadenle makyajımı tazeleyeyim.” deyip sıyrıldım Kenan niyeti bozmaya başlamadan.


Zaten soluk tenli, bir de ten rengi kıyafet giymiş. Ya o yapışık saçlar, hiç mi görmüyor kendini bu kız? Hadi o görmüyor, Engin nasıl beğendi bunu? Aklım almıyor. Artık sonsuza kadar arkadaş kalacağız. Keşke zamanında hissettiklerimi söyleseydim. Belki bir şansımız olurdu. Bu düşünceler zihnimi yumruklarken bir şey oldu. Ve Engin’le tanıştığımız o güne döndüm. Zaman yolculuğu mu yaptım yoksa bir rüyada mıydım bilmiyorum ama o gündeydim işte.


Üniversitenin ilk günüydü. Umutlu, heyecanlı filan da değildim. Aklımda sadece o imkânsız hedef vardı. Notlarımı yüksek tutayım da yatay geçiş yapayım. Kimseyle konuşmak gelmiyordu içimden. Tam dipsiz çukurumun detaylarını incelerken oturmuştu yanıma Engin. “Oturabilir miyim?” demişti oturduktan sonra. “Oturdun zaten.” demiştim tüm suratsızlığımla. Aldırmadan konuşmaya devam etmişti. Kendini tanıtıp, ailesinden, kaldığı yurttan hatta beklentilerinden bahsetmişti.


O an fark ettim ki onu ilk gördüğümde ondan hoşlanmamıştım. “Ulan ben ne zaman hoşlandım bu çocuktan?” diye sordum kendi kendime. Hafızam anılarımı ileri sardı ve ondan hoşlandığım an’a beni yavaşça bıraktı.


Engin sınıfın en kokoş en aptal ve en sarışın kızına âşık olmuştu. Asuman’a. Vizyonsuz Engin yapmış yine yapacağını. Saçma sapan sorular soran, bebek gibi konuşan, tırnağı kırılınca ağlayan kızlardandı Asuman. Nasıl gidip de böyle bir kıza… Bir dakika bir dakika, sanırım ne yaptığımı anladım.


Yaptığım şey kıskançlıktı. Hayatında biri olduğunda Engin’i kıskanıyordum ama yalnız olduğunda da sevgili olmak için bir adım atmıyordum. Duygularımı körükleyen tek şey, onun hayatında biri olmasıydı. Aman tanrım ben aşkı ne zannetmiştim. Büyük bir uykudan uyanır gibi gözlerimi açtım. Belki beş on dakika geçmişti ama bana son beş on yılı tekrar yaşamışım gibi geliyordu.


Kendime çeki düzen verdim ve gerçekten makyajımı tazeledim. Ruhum da tazelenmiş gibi geliyordu. Aynada gördüğüm genç kadının gözlerindeki ışıltı geri gelmişti ve buna acayip seviniyordum.


Engin ve Banu otomatiğe bağlamış, yanlarına gelen herkesin koluna girip fotoğraf çektiriyorlardı. Onlara baktığımda artık birbirini çok seven bir çift görüyordum. Kıymetli bir dost ve onu çok seven nişanlısı. Hırslarımdan, kendi yarattığım anlamsız rekabetten sonunda kurtulmuştum.


Yanlarına gidip önce Banu’ya sonra Engin’e kocaman sarıldım. Biraz şaşırdılar. Yarın ölecekmişim de son kez sarılıyormuşum gibi bir kucaklaşma oldu bu. Ve tabii ki fotoğraf çekildik en içten gülümsemelerimizle.


Masaya dönüp çantamı aldım, geceye nokta koymanın zamanı gelmişti. Tam kapıdan çıkarken Kenan arkamdan seslendi; ” Gidiyor musun Elif?” Ona doğru döndükten sonra alıcı gözle baktım. Baştan aşağı süzünce, onu unuttuğumu sandı. “Benim Kenan, az önce tanışmıştık ya, Banu’nun kuzeni.” diye hatırlattı kendini.


“Kendimi herkesle hunharca karşılaştırdığımı biliyor muydun Kenan? Kendime uygun bir zemin hazırlayıp bir güzel mutsuz olurum ben. Yoo ama artık değil, artık mutlu olmak istiyorum.” demek istedim ona.


“Hatırladım Kenan yani hatırlamasam bir doktora görünmem gerekirdi.” dedim gülerek. “Şey, seni bırakabilirim istersen.” dedi biraz çekinerek. “Sen daha kalmayacak mısın?” diye sordum. “Yoo bırakıp geri dönerim, bu saatte yalnız gitme.” dedi. Vay beni düşünen biri. Hiç alışık olmadığım şeyler. “Tamam senin için sıkıntı olmayacaksa.” dedim. Ve birini kıskanmadan sevebilmeyi başarabilir miyim diye düşünmeye başladım.