“Ah be Rıza, ah be. Nasıl gider, nasıl terk eder beni?” 


Siyah iri kedi patisiyle önündeki şişeye vurdu şişe yerde yuvarlanarak çöp konteynırının ayağına çarpıp durdu. Rıza yani sarman kedi ise hiç aldırış etmeden patisinde kalan son yemek artıklarını yalıyordu. İri siyah kedinin kendine baktığını görünce hemen dikkatini ona yönelterek; 


“Mahmut abi takılma ya. Sana dişi mi yok. Hem o isteyerek gitmedi ki. Kira şeyleri yükselmiş burada sahipleri onu da alıp götürdüler işte.” dedi.


Siyah kedi konteynırın üzerine tırmandı patilerini iki yana açarak; “Şule, gitme dedim. Kaç bana dedim. Beni arabesk şarkıların tiryakisi ettin zalım kadın. Ne vardı şurada iki aşa beraber pati sallayaydık. Ne vardı hayata karşı beraber mücadele edeydik.” Sözünün sonunda patisini havada sallayınca dengesini kaybederek iki takla ile konteynırın üzerinden dört ayağı üzerine düştü.


Rıza yanına galip bir patisini Mahmut’un omzuna koydu. “Yeni birileri taşınmış şura. Tam sana layık bir dişi var onu yapalım sana Mahmut abi.” dedi.


Mahmut bir hınçla omuzundaki Rıza’nın patisine vurdu. “Ne demek lan sana layık. Mal mı bu? O da can nihayetinde hem bak bir bana ben ona layık mıyım. Sen ona layık mısın?” diyerek tarihin ilk kedilerarası, erkek feminist manifestosuna imza attı.


Rıza biraz alınmış bir şekilde uzaklaşmaya başladığında, Mahmut konteynırın kenarına geçmiş ağlıyordu. “Şuleee ne vardı birlikte şu erk egemen topluma direneydik. Ne vardı haklarımızı beraber savunaydık. Ah ne vardı sokağın emekçi kedileri olarak insanların üzerimizde bir hakkı olmadığına dair, tüm kedi ırklarının kardeşliğine dair beraber direnseydik. Ah be Şule.” 


Şimdi sen gittin ya,

benzemeyecek kimse bir daha sana.


“Mahmut? Ne yapıyorsun sen burada?”


Sol patisi havada olan Mahmut nemli gözlerinin bulanıklığı arasından beyaz bir karaltı gördü. “Şule döndün mü boncuk gözlüm?”


“Ne dönmesi biz bir üst sokağa taşındık ya. Ben yine buradayım yani.”


Siyah kedi koşarak beyaz kediye sarıldı. Bir süre yerde yuvarlandıktan sonra sarılarak öylece uzandılar.


“Korktum.” dedi Mahmut, “Korkma.” dedi Şule.