~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bedr-i kâmil zûlmet-i zülfüñ içinde âfil oldu
Nûr u nârıñ şemsi a'dâ' etdi kim bak doğmaz oldu
Döndü sahrâ hatt-ı hubânuñ misâli sahn-ı çemen
Bilmezem pâyuñ mı değmiş yoksa kim hasûd mu oldu
Yunmak içün sîneñi yâr katre katre geldiler kim
Hân-ı ebr ü hâk-i tahte'l bahr ü 'âlem teşne oldu
Raks-ı 'âlîñden şerâb âheste ikrâm oldu 'arşa
İçdi deyü cümle âhter gök ser-â-pâ döner oldu
Hüsrevân kim secde kıldı pâdişâh-ı çehreñe lîk
Yek nigâhüñ çün kul 'Aşkî dem be dem bak 'âşık oldu
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Dolunay, saçının karanlığında kayboldu,
[Senin] ateşin ve ışığın, güneşi düşman etti ki bak doğmaz oldu.
Sahra çölü yanağındaki tüylerin misali otlarla bezendi,
Bilmem ki ayağın mı değmiş yoksa mı ki [tüyleri] kıskandı.
Sineni yıkamak için sevgili, damla damla [bütün sular] geldiler ki
Bulutlar sofrası, deniz dibindeki toprak ve alem susuz kaldı
Yüce dansından göğe şarap yavaşça ikram ol[un]du,
Bütün yıldızlar [o şaraptan] içtiği için gök baştan aşağı döner oldu (sarhoş oldu).
Hükümdârlar ki yüzünün padişahına (yüzündeki bene, ağzına, dudağına...) secde etti (teslim oldu) lâkin,
Bir bakışın yüzünden kulun Aşkî her zaman şehit oldu.
Fâ i lâ tün / Fâ i lâ tün / Fâ i lâ tün / Fâ i lâ tün