Aetir yılın her döneminde olduğu gibi demirkar mevsiminde de boğucu bir havaya sahipti. Ülkenin her tarafı insan boyunda birikmiş karla boğuşurken, Aetir'e bir kar tanesi bile düşmemişti. Gri toprakları gizleyecek hiçbir şey yoktu. Doğanın bir etkisi olmasa da ahşap binalar bakımsızlıktan kararıp çürümüştü. Hafif bir rüzgar esip duruyordu. Ama bu rüzgar hiç kimsenin hoşuna gitmiyordu. Bereketsiz toprağın kokusu bu rüzgarla etrafa dağılıyor, kokuyu alanlar yüzlerini buruşturuyordu. Güneş koyu renkli bulutların ardından sarı ışığını yaymıyordu. Gökyüzü yağmur öncesinde olduğu gibi kara bulutlarla bezeliydi. Her gün bu kasvetli göğe bakan insanlar uzun süredir yağmur damlası görmemişti oysaki. Aetir'in etrafını kuşatan ağaçların üstünde tek bir yaprak bile yoktu. Çıplak ağaçların üstüne bazen kuşlar konuyor, uzun süre durmayıp uçup gidiyordu. Onlar bile anlıyordu burada yaşanmayacağını. Saniyeler yıllar gibi geçiyordu. Zaman, kum saatinin ortasında takılı kalmış kumların merhametine kalmıştı. Sabah hiç gelmeyecek gibiydi. Bu yüzden gecenin hatırı bu kasabada bilinmiyordu. Burası bir yabancının gözünde cehennemin bir parçasıydı. Kimsesiz, boynu bükük bir zavallıyı andıran kasaba etrafındaki manzaranın etkisiyle iğrençleşiyordu. Aetirliler içinse hayat her zamanki gibi devam ediyordu.
O gün Aetir'in batıya açılan yolunda bir yabancı göründü. Yavaş adımlarla kasabaya doğru geliyordu. Üstünde ayaklarına kadar uzanan kahverengi,bol bir cübbe vardı. Kukuletasının altından yüzü görülmüyordu. Sırtına attığı torbasından başka bir yükü yok gibi duruyordu. Aetir'deki hiç kimse bu adamın Sato Rüzgarkıran olduğunu bilmiyordu.
Sato, Aetir'in gözlerinin önüne serilmesinin ardından içinde bir huzursuzluk hissetti. Normalden farklıydı bu kasaba. Sato adımlarının kendiliğinden geri geri gittiğini sanıyordu. Kasabaya girdiği andan itibaren başına felaketlerin açılacağını düşünüyordu. Böyle düşünmesinin tek sebebi görünüş değildi. Bir keşiş olarak kötülüğün kokusunu alabiliyordu. Burasının verdiği hissiyat hoşuna gitmiyordu. Kasabaya uğramak zorunda değildi. Ama yanından geçip gitmeyi kendine yediremezdi. Aklından ''Acaba dişime göre bir rakip bulabilecek miyim?'' diye geçirdi.
Sato, kasabanın içinde bir süre dolaşıp durdu. ''Burada kimse yaşamıyor mu? Gerçi yaşamaması gerekir. Ama yine de bu kadar boş olması canımı sıkıyor,'' diye düşündü. Toz toprak içinde kalmış mermer yollar, yıkılacakmış gibi duran evler, yer yer karşısına çıkan böcekler terk edilmişliğin etkisini gösteriyordu. Tam kasabadan ayrılacakken evinin önünü süpüren yaşlı bir adama rastladı. Kirli beyaz bir gömlek, tarçın rengi bir pantolon giyiyordu. Ayakları çıplaktı. Beyaz sakalları boynundan aşağı uzanıyordu. Yüzü kırışıklıklarla kaplıydı. Koyu kahverengi gözleri sabit bir şekilde yere bakıyordu. Sato ürkek adımlarla adama yaklaştı. Adama baktığı zaman gördüğü şey ölümünü bekleyen bir insandı. Elini sallayıp adama seslendi.
''Merhaba amcacığım. Ben batıdan, Reksa'dan geldim. Hanı arıyordum ama bulamadım. Nerede olduğunu söyler misin?'' dedi. Sesini olabildiğince sevimli hale getirmişti. Uzun boyuyla, kalıplı yapısıyla bu hal ona uymuyordu. Ama sanki bu yaşlı adam iblismiş gibi korkuyordu. Adam parmağını uzatıp sokağın bir tarafını gösterdi. Sato kafasını çevirip o tarafa baktı. Görmek istediği gibi bir han tabelası görünmüyordu.
''Amcacığım daha ayrıntılı tarif edebilir misin?''
Adam tek kelime etmeden sokağı süpürmeye devam ediyordu. Sato bir süre bekledikten sonra yürümeye başladı. Sağına soluna bakarak bir han arıyordu. Sonunda pencerelerinden titrek ve solgun ışıklar yayılan bir yer buldu. Han olup olmadığından emin değildi. Başlığını kaldırıp cübbesinin eteklerini yukarı doğru kıvırdı. Kapının önünde durmayı bırakıp içeri girdiğinde doğru yere geldiğini anladı. Burası bir hanın tavernasıydı. Etrafa serpiştirilen masalarda tek tük birileri oturmuş içki içiyordu. Bar tarafında duran hancı başını ellerinin arasına almış duruyordu. Sato'nun içeri girdiğini görünce kafasını kaldırıp ona baktı. Sonra yine indirdi. Sato, kendisi gibi davranamadığını hissetti. Normalde hana girdiği zaman kapıları sertçe açar. ''Ben Sato. Rüzgarkıran olarak tanırlar beni. Buradaki herkese meydan okuyorum.'' derdi. Şimdi suratına çarpan hava onu kendi kendisinden alıkoyuyordu. Yaşlı adamdan edindiği izlenim burada daha da kuvvetliydi. Masalarda oturan adamlara baka baka barda duran hancıya gitti. Hepsi matem havasında içkilerini yudumluyordu. Barın kenarında duran tabureye oturup torbasını yanına koydu. ''Ben bir bira istiyorum,'' dedi. Bir yandan aklında içkinin zehirli olup olmadığı vardı. Hancı birayı doldurup önüne koyduğunda bu kuşkusundan vazgeçti. Büyük bir yudum aldı. Biranın tadı alışkın olduğundan farklıydı. Boğazını yakmıştı. ''Acıymış.''
Hancıyla konuşmak zorunda olması canını sıkıyordu. Burada en az bir gece geçirmek zorundaydı. Uzun bir yolculuk geçirmiş, yolculuğu sırasında düzgün bir dinlenme fırsatı olmamıştı. Burada yeterinden fazla dinlenmeyecekti. Bir ya da iki gün sonra kasabadan ayrılacaktı. Hancının yüzüne baktı. Hancı kırklı yaşlarda, esmer, dazlak kafalı bir adamdı. Sonunda ''Ne olacaksa olsun,'' deyip konuşmaya başladı.
''Ben bu gecelik bir oda istiyorum.''
''Pencereye bakan odalar iki bakır para, diğerleri bir. Yemek ve temiz çarşaf istiyorsan bir bakır daha. Odalar üst katta.''
''Ne kadar da ucuz!'' diye geçirdi içinden Sato. Daha önce gördüğü en ucuz han odası 20 bakırdı. O odada kaldığı gün berbat yemekler yemiş, rutubetli bir odada yatmış, yatağında böcek bulmuştu. Burası o handan on kat daha ucuzdu. Nasıl bir gün geçireceğini merak ediyordu. Ama Sato zor şartların adamıydı. Bir uçurumun kenarında korkmadan uyuyabilmiş, dört gün yemek yemeden yürüyebilmişti. ''Sen canının kıymetini bilmiyorsun.'' onun en çok duyduğu cümlelerdendi. Kesesinden on bakır çıkarıp hancının önüne koydu. Burasının çok müşteri görmediğini düşünüyordu. Ayrıca verdiği sekiz bakırın ona hiçbir zararı olmazdı. Hancı iki bakır para alıp gerisini Sato'nun önüne itti.
''Biz dilenci değiliz delikanlı. Acımana ihtiyacımız yok.'' dedi soğuk bir ses tonuyla.
Hancı, Sato'nun niyetini yanlış anlamıştı. Yanlış anlamakta da hakkı vardı. Ayda yılda bir gelen müşteriler acıma yüklü bakışlarıyla etrafı süzer, bazıları bir altın para uzatırdı. Hancı hiç kabul etmemişti. Etmemekte kararlıydı. Burada yaşamayı kendisi seçmemişti. Fakat yaşamak zorunda olduğu hayatı kabullenmeyi öğrenmişti.
''Beni yanlış anladınız. Bu sadaka değil sadece bahşiş. İyi bir hizmet görmek istiyorum. Çıkarken vereceğim parayı şimdi veriyorum.'' diyerek parayı tekrar uzattı. Sato hancının bir insan sarrafı olduğunu düşündü. ''Yüzümü bile incelemeden davranışlarımın ardındaki nedeni anladı. Sadaka verir gibi vermedim. Ama onlara acıdığım gerçek.'' dedi, kendi kendine. Hancı parayı aldıktan sonra Sato'nun yüzüne baktı. Bu genç delikanlının temiz yüzü onu etkiledi. Kestane rengi saçlarıyla uyumlu olan gözleri, içten bir şekilde bakıyordu. İnce dudaklarındakigülümseme sahte değildi. ''Ben Sato. Reksa'dan yola çıktım. Ülkeyi dolaşıyorum. Senin adın ne?''
''Ben Manras. Kusura bakma evlat. Açsın değil mi?''
''Kusur etmedin Manras Ağabey. Oldukça açım. Şöyle güzel bir sofra kur sana zahmet.''
Hancı Manras, günün yemeği bulgur aşı ve tavşan yahnisinden bir tabağa bol bol koyup Sato'ya uzattı. İçkisini de yenilemeyi ihmal etmedi. Sato, uzun süreli açlığın verdiği iştahla yemeye koyuldu. Yemeğini bitirince içkisinden büyük bir yudum aldı. Tam olarak doymamıştı ama eskisinden daha iyi haldeydi. Artık üstündeki ürkeklik kalmamıştı. Karnının tokluğunu canından daha çok düşünen biriydi Sato.
''Manras Ağabey, buraya ne oldu böyle?''
Manras elini alnına koyup kısık sesle ''Ah, yine aynı soru. Bu yabancılar neden bu kadar meraklı?'' dedi. Sato bunu duysa da bozuntuya vermedi. Manras daha sonra yüksek sesle konuşmaya başladı. ''Soracağın diğer soruların da cevabını vereyim. Burası bu ülkenin en eski ikinci yerleşim yeri. 1360 senelik neredeyse. Kangiri, kıta çapında başlattığı savaştan sonra ilk kez bu topraklar üstünde dinlenmiş. O zamanlar burası böyle değilmiş. Ana Nehir'e de Ata Nehir'e de yakın olan burada her taraf muhteşem ormanlarla, sürü sürü hayvanlarla doluymuş. Kangiri burasını yerleşime açıp imar etmiş. Bin yıl kadar güzelliğini korumuş burası. Ama bir gün gelmiş, bereket ve güzellik bu toprakları sonsuza kadar terk etmiş. Tarlalar eskisi gibi bol mahsul vermiyormuş. Gökyüzü kara bulutlarla kaplanmış. Ağaçlar kurumuş. Bir tek Kangiri'nin gölgesinde dinlediği ağaç tüm heybetini ve güzelliğini koruyormuş. Şimdi bile o ağaç yemyeşildir. Hiçbir mevsim yaprak dökmez. Neyse, kimse bu felakete neyin sebep olduğunu anlamamış. İnsanlar birkaç sene burasının eski ihtişamlı yıllarına döneceğini düşünüp kalmaya devam etmiş. Bir zaman sonra umut yavaş yavaş ölmeye başlamış. İnsanlar kafileler halinde terk etmişler kasabayı. Geriye kalanlar gidecek gücü olmayanlar, yaşlılar ve boşa umut besleyenler. Benim ailem son gruba giriyor. Onlar umutlarını hala koruyor.'' dedi. Manras bu sözleri sanki bir masal anlatıyormuş gibi söylemişti. Kasabaya uğrayan yabancılara anlatmaktan bıktığı bu hikaye onun için bir anlam ifade etmiyordu. O alışmıştı hayatına. İstese hemen o an gidebilir, Aetir'i bir daha hatırlamamak üzere unutabilirdi. Ama Manras için gitmenin kalmaktan farkı yoktu. Ailesi, Sato'nun sokağı süpürürken gördüğü yaşlı adamdan ibaretti. Babası, kendisi ve oğlundan başka kimsenin ayak basmadığı sokağı süpürmeye devam ediyordu.
''O ağaç nerede?''
''Kasabanın doğusunda. Etrafı çitlerle çevrili. Doğu yoluna çıktığın zaman dikkatini çekecektir zaten.''
''Kaç kişi yaşıyor burada?''
''En fazla otuz,'' dedi Manras. Söylediği sözler yüreğini sızlatmıştı. ''Otuz kişi... Bu koca kasabada...'' diye geçirdi içinden.
''Manras, nasıl yaşayabiliyorsunuz bu halde?''
''Çevre kasabalardan her ay erzak gönderilir. Ben mallarımı ederinin kırkta biri fiyatına
satın alırım. Kasabada üç tane kuyu var. Su ve yiyecek sıkıntımız olmuyor.''
Sato sorduğu sorunun cevapsız kaldığının farkındaydı. Asıl merak ettiği böyle bir yerde yaşamayı nasıl kabullenebiliyor olmalarıydı. Üstelemenin bir fayda getirmeyeceğini anladı. Bakışlarını etrafta gezdirdi. Canlılık belirtisi gösteren kimse yoktu. Buraya gelmesinin hedefine ulaşmasında bir yararı olmayacaktı. Manras'tan üç numaralı odanın anahtarını aldıktan sonra odasına çıktı. Torbasını boşalttıktan sonra üstündeki kirli kıyafetleri değiştirip yatağına uzandı. Düşüncelerinin arasından sıyrılana kadar gözüne uyku girmedi. Sonunda uykuya yenik düştüğünde gece olmuştu.
Muhammed Dalpalta
2021-07-17T17:29:16+03:00Merakla bekliyorum. Eksik olmayasın 🌼
Gül Kurusu
2021-07-17T17:15:07+03:00Tamamdır tüm bölümleri okuyup genel bir değerlendirme yazacağım. ☺️ Ben teşekkür ederim.
Muhammed Dalpalta
2021-07-17T17:07:02+03:00Teşekkür ederim Gül Kurusu. Umarım hikaye beklentilerini karşılar ve keyifli bir okuma tecrübesi yaşarsın. Eleştirilerini bekliyorum 😊
Gül Kurusu
2021-07-17T14:36:59+03:00Sevgili Muhammed sınavlarım bitip düze çıktığıma göre acayip merak ettiğim bu romanı okumaya başlama zamanı geldi. İsmi çok dikkatimi çekiyor ama sınavlardan vakit bulamıyordum başlamaya. Bu akşam başlıyorum.
Muhammed Dalpalta
2021-06-11T23:05:01+03:00Romanımı okumaya başlaman beni çok mutlu etti kardeşim. Değerlendirmen için çok teşekkür ederim. Umarım hikayenin devamını da beğenirsin. İyi ki varsın.
Mert Doğruluk
2021-06-09T01:26:07+03:00Muhammed, anlatımının sadeliği çok hoşuma gitti, hikaye de fazlasıyla sürükleyici duruyor.Kalemine sağlık!
Muhammed Dalpalta
2021-02-17T16:35:19+03:00Değerlendirmen için çok teşekkür ederim Müge. Umarım ilerleyen bölümlerde beğenini ve ilgini canlı tutabilirim. Eksik olmayasın.
Müge Kartal
2021-02-17T16:26:04+03:00Muhammed, romanının dili akıcı ve rahattı. Konusu da merak uyandırdı. Okumaya devam ettikçe daha çok yorumlayacağım. Kalemine sağlık :)
Muhammed Dalpalta
2021-02-17T15:33:01+03:00Nisa öncelikle hikayeme hoş geldin. Umarım beğenini ve ilgini sonuna kadar canlı tutabilirim. Beğenmene çok sevindim. İsimler konusunda ilk defa övgü alıyor olabilirim ve bu çok hoşuma gitti :D Eksik olmayasın. Reyhan seni burada görmek çok güzel dostum. Değindiğin kısmı haklı buldum ve not ettim. İlerleyen zamanda mutlaka düzenleyeceğim. Eleştirilerin benim için önemli. Eksik olmayasın dostum. Umarım diğer bölümler de beğenini karşılayabilir.
Reyhan Polat
2021-02-17T01:15:56+03:00Muhammed geç geldim ama sonunda kaleminden roman okuduğuma çok mutluyum. Yorumlarda her şey söylenmiş, Serhat'a katılıyorum. Beni de o ekler okurken duraksattı, sonrasında güzel ilerledi. Bir şey daha var ama sen onu diğer bölümlerde daha iyi hale getirmişsindir kesin. Evinin önünü süpüren yaşlı adamın dış görüntüsünü betimlerken her birini ayrı cümleye almış olman yavaşlattı, yüklemler daha az sıklıkta olsaydı dedim. Şimdiden bir susmadım :) ama eleştiri istediğini biliyorum içim rahat :) Bu söylediklerim romanın güzelliğinin yanında küçük ayrıntılar sadece, gerçekten iyiydi. Kalemine sağlık dostum.
nisa
2021-02-15T01:17:43+03:00başladık bakalım, bayağıdır bekletiyordum 👀 bölüm su gibi aktı, meraklandırıcıydı ve neredeyse tüm sahneler anime sahnesi gibi gözümün önünden geçti, çok sevdim bu olayı. bir de isimler çok güzel heheheh
kaleminize sağlık! ✨
Muhammed Dalpalta
2021-01-27T01:22:00+03:00Seval hikayeme hoş geldin. Umarım ilgini ve beğenini sağlar ve canlı tutabilirim. Merak duymana sevindim. Teşekkür ederim sana.
Seval Subaşı
2021-01-25T23:42:25+03:00En doğru zamana sakladığım romanını okumaya başladımmm. Umarım en doğru zamandayımdır:) Her şey merak uyandırıcı, 3 numaralı odanın bize neler getireceğini merak ediyorum.
Muhammed Dalpalta
2020-12-29T21:07:06+03:00Cem, beğenmene sevindim. İlgin ve yorumun için teşekkür ederim. Eksik olmayasın.
Cem Kılınç
2020-12-29T18:54:30+03:00İsimler ilgi çekici olmuş ilk bölümü biraz da bu küçük bir yer olması ve tarım kelimesinden Cengiz Aytmatov Toprak Ana romanını canlandırdı zihnimde, keşke daha erken gelseymişim diyor, kalemine sağlık diyorum ve hemen 2. Bölümüne geçiyorum:)
Muhammed Dalpalta
2020-11-08T14:54:48+03:00Hepiniz bu hikayeye hoş geldiniz. Beğenileriniz, değerlendirmeleriniz ve eleştirileriniz için hepinize çok teşekkür ederim. Diğer bölüm için merak duymanıza sevindim. Eleştirilerinizi defterime not ettim. Serhat kardeşim hoş geldin, iyi ki geldin. Beslendiğim kültürü bildiğinden ilerleyen bölümlerde daha çok keyif almanı umuyorum. Kayra'nın eleştirisi oldukça yerinde. İlerleyen bölümlerde daha yumuşak bir anlatı uygulamaya gayret gösterdim. İlk başlarda Türkçe fantastik bir eser yaratma kaygısıyla yazdığımdan bahsettiğin ifadeleri kullanmayı uygun görüyordum. Sonradan üslubumu yansıtmamın daha iyi olacağını düşündüm. Sonraki bölümleri daha çok beğeneceğini düşünüyorum. Tekrar teşekkür ederim kıymetli dostum. İyi ki varsın.
Serhat Tepe
2020-11-07T19:43:16+03:00Selam, ben geldim. Girişiyle çok şey vadeden bu romanı, şimdiye kadar okumadığım için çok üzgünüm, özellikle belirtmek isterim. Ama en azından okuma fırsatı bulduğum için şanslı hissediyorum.
Yarattığın atmosferi çok sevdim. Bir anime izler gibiydi, an be an gözümde canlandı hikâye. Seni besleyen evrelerin mekân havuzunu da az çok bildiğimden, anlatılmayan öteki ayrıntılar bir anime izleyicisi olmanın da verdiği avantajla oldukça güzel bir uyumla göründü zihnimde.
Kayra'nın da dediği gibi, ilk kısımlardaki ek tekrarı beni de rahatsız etti ama sanıyorum ki bunu devam eden kısımda görmedim. Umarım kökten halledebilmişsindir.
Ayrıca şunu fark ettim, hikâyesi anlatılan evrenle uyuşmayan sözcükleri tercih etmemeni öneririm. Misal "Eyvallah ağabey." Şeklindeki bir babacanlığı da kendi evrenine, söz konusu karakterin diline uyarlamalısın. Bunlar düzeleceğini umduğum hatta an itibarıyla on beşinci bölüm paylaşıldığı için düzenlediğini tahmin ettiğim hususlar. Bunlar dışında tamamen övülecek bir iş çıkarmışsın. Tam olarak okumak istediğim, kendimi kaptırmak istediğim bir evren. Umarım beni sürüklemeye devam edersin Muhammed. Eline sağlık.
Kayra Neşad
2020-07-28T20:33:50+03:00İlk kısımda - du kullanımı rahatsız etti biraz. Onun dışında dilin sade ve anlaşılır. Betimlemeler yerinde ve güzel. Merak uyandırıyor.
Gülce S.
2020-07-19T01:22:07+03:00Çok akıcı çok sürükleyici:) ilk başta klipler peşpeşe sıraşanınca yormuyor değil ama güzelliğine kesinlikle gölge düşürecek kadar değil. Kalemine sağlık müdür :)
Fillemorte
2020-07-19T01:07:51+03:00Tam burada yaşamak isterdim. Kaleminize sağlık. Çok güzel bir başlangıç.
Deniz Özel
2020-05-29T20:19:52+03:00İsimlerin ve mekanların orjinalliği hoşuma gitti güzel bir başlangıç olmuş.