Bir kağıt bulmuş, uzanmışım üstüne işte, sıkılınca yuvarlanıyorum kalemle birlikte.

Zaten anlatacak şeylerden ziyade kendimle gördüğüm küçük hesaplarım var.


Tüm bu sayıklamaların sebebi aynı.

Her gece idam ediyorum, ayrı evlerde aynı kadını.


Böyle özgürüzdür ama belki.

Güneşi böylesine parlak gören, ölümlü bedeni sanki saydammış gibi ışığı çırılçıplak içinden geçiren, yağmura dimdik durup tek damla ıslanmayanın borcu olur mu kimseye?


Takılır düşerim, birine rastlar incinirim.

Saçım bozulmasın derken bir bakmışsın, dökülmüş incilerim.

Sonunu anlat bana bunun, varsa şayet.

Yoksa, ne âlâ.

Omzundan düşen bir hırkayla, içindeki hiçbir dansın hesabını vermediğin dört duvardan daha yüce imparatorluk yok hala bana.