Sessiz bir kalabalık ilerliyor uzaktaki ateşe doğru. 

 Ateşin kıvılcımları, sessiz kalabalığın içerisindeki kimi insanların omuzlarına konmuş meleklerin kanatlarını yakıyor. Küçük bir kıvılcımla hayatı son bulmak üzere olan melekler yükselirken geldikleri yer olan göğe doğru ağlıyorlar acılarından.

 Meleklerin ağlamasını bugünü kutlayan ilahi bir onay zanneden sessiz kalabalığın başları göğe doğru çevriliyor.

 İğne ve iplikle birbirine dikilmiş dudakları arasından duydukları seslere çıkardıkları mırıltılarla eşlik etmeye başlıyor sessiz kalabalıktaki her bir insan.

 Onlar mırıldarken, her birinin dudağından kanlar damlıyor yere. Damlayan kanlar uzaktaki ateşin yolunu tutuyor. Ve kavuşunca kanla ateş, yerin yedi kat altından ve yedi kat üzerinden görülebilecek bir hal alıyor ateş.

 Gece güne dönüyor. Güneş doğmaktan vazgeçip uykusuna devam ediyor.

 Dudaklardan iplikler ateşin doğurduğu yeni günle birlikte sökülüyor ve her bir ağızdan yankılanıyor tek bir kelime.

 ''Yan'' diyor her ağız. Her yan deyişte dudakların arasında hareketsiz kalıyor diller. Her yan deyişte uzaklardan gelen ağlama sesi daha da netleşiyor. Her yan deyişte, omuzlarda taşınan gül ağacından yapılma bir tahtanın üzerine yatırılmış beyaz elbiseli bir kadın ateşe biraz daha yaklaşıyor. Her yan deyişte tahtamın üzerindeki kadının gözyaşları yere dökülüyor. Dökülen gözyaşları ateşe ulaşsa da onu söndürmeye yetmiyor.

 Her yan deyişte hem kadının elbisesine hem de etlerine iğneleniyor dilekler, dualar.

 Ve son yan deyişte ateşlerin içinden gelen bir çığlık duyuluyor.