Avuçlarının yabani otlarla dolup taştığını gördüğünde, onların sadece koparılıp atılacak aşırı büyümeler olmalarından öte; dayanıklılığının, güneşe ulaşmak için en sert zeminleri zorlayan yaşam gücünün hatırlatıcıları olduklarını benimsemeni istiyorum. Ve bu kabullenme anında, onları bereketli ve çiçek açmaya hazır yemyeşil bahçelerin başlangıcı olarak göreceğine dair kendine söz vermeni, çünkü onların gerçek değeri görünüşlerinde değil, anlattıkları hikayede ve yaşadıkları hayatta yatıyor.
Hayatının en zor bölümlerinin sessiz tanıkları, ihtiyaç duyduğun anların sessiz destekçileri olan avuçların, şimdiye kadar başka bir elin sıcaklığını mükemmel bir uyumla kavradılar, insani bağın ve şefkatin geçiti oldular. Teselli verdiğin ve aldığın araç oldular, parmaklarının altında bir başkasının kalbinin atışını hissetmeni sağlayan yol oldular. Sen tuttukları tüm elleri hatırlarken, paylaştıkları kahkahaları ve gözyaşlarını, tek bir söz söylemeden aktaran kanal oldular.
Avuçların özgürce verilen sevginin, güçle taşınan yüklerin, en basit jestlerle değişen hayatların hikayesini anlatıyor. Üzerlerine kazınmış her satır bir hikaye; nerede bulunduğunun haritaları ve kime dokunduğunun hatıraları. Onlar yaşadığının, kalplere dokunduğunun ve bunu yaparken kendi kalbine dokunulmasına izin verdiğinin silinmez kanıtları.
Bundan dolayı üzerlerinde yabani otlar gördüğün günlerde umutsuzluğa kapılma. Bunun yerine, yabani olmalarına ve temsil ettikleri deneyim çeşitliliğine sevin. Onları güneşe, yağmura ve dünyaya uzat. Bırak hikayelerini anlatsınlar, bırak daha fazla hayata dokunsunlar ve bırak en evcilleşmemiş halleriyle bile hayranlığı, saygıyı ve sevgiyi hak ettiklerinin kanıtı olsunlar.