ben doğduğumda yaşayacak yerleri vardı bu dünyanın,

elbet vardır -bir haberde gördüm hâlâ gidilmemiş yerleri var yaşlı gezegenin-

önce bebek ayaklarımla en yakın yerleri adımladım,

sonra büyüdükçe yolculuklarım uzadı.

güzel günler oldu elbet -ama yazık oldu her yeri çoktan tükettim-

insanın adımları keşfedilmemiş yerlere varır mı?


belki hâlâ vardır bu yerkürenin üzerinde hüzünleri benimkine denk biri,

yaralarını kendi elleriyle benim gibi zar zor pansuman yapmış, yaptıkça canı yeniden yine ve tekrar yanmış

-mutlaka avuçlarından tanırım onu-

acı her insanın yüzünde aynı çizgileri doldurmaz mı?


önce onun yüzünü hafızama kazırım,

aynaya bakıp kendimde aynı çukurları, çizgileri ararım.


açılıyor ve kapanıyor kapılar,

birbiri arkasına hiç bitmeyen sonsuz ayrılıklar.

insan ayrılığına bile son diyemiyor bu her şeyin çoktan yaşanıp tüketildiği dünyada

her şey çoktan bin kez yaşandı.


acılarımızla tanıdığız bu sebepten birbirimize,

ve mutluluğundan değil acısından tanımalı karşındakini.

çünkü bazen öyle yaralar olur ki pansuman yaptıkça kendi kendine,

o yalnızlık bir ince kesiği bile ölümcülleştirir...


siyah ellerimle üstünkörü bulacağım bu dünyadan bana kalanı

-mutlaka avuçlarından tanıyacağım-