Tasmasını çekiştiren kedimi ikaz ettim, beni dinlemedi. Sokaktaki kedilere sataşmak istiyordu. Karşılıklı miyavladılar. Arkadaşım bana seslendi: 

-Bırak şu kediyi, beni ne için çağırdın? 

Bir süre daha sokağı izlemeye devam ettim. Ne için çağırdığımı hatırlamaya çalışıyordum. Sokak kedileri gözden kayboldu, kedim olduğu yere uzanıp başını temizlemeye başladı.  

-Beni bunun için çağırdığına inanamıyorum, dedi arkadaşım. İnanmakta zorluk çektiğini tavırlarından da anlayabiliyordum. Bir sokağa bakıyordu, bir kedime. Gözlerini benden itinayla kaçırdı. Ara ara garsonları ve müşterileri dikizliyordu. Saçlarının nerede durması gerektiğine bir türlü karar verememişti, ya kulağının arkasına sıkıştırıyor, ya da önüne alıp çekiştiriyordu. Alnından yaşlar devriliyordu, çağrım onu terletmişti. Isırdığı dudaklarını ise nadiren bırakıyordu, kızartmıştı. Kedime baktım, olduğu yere güneş vurmuştu, masanın altına geçmişti. Tasma tutacağını çantama atmıştım. Ağzım kurumuştu, su içtim. Arkadaşım kahvesine uzandı, ağzına birkaç tane lokum attı. Yanaklarını şişirerek dişlerini şekerle oyaladı. Saate baktım, eve dönmek istedim.  

-Hayır. Bunu yapmayacağım, dedi. Aynı anda kafasını da iki yana sallıyordu. Hayır diye yinelerken, içinde bir şüphe olduğunu hissettim. Ama onu zorlamayacaktım. Vedalaştık. Kedimi zayıflamış gördüğünü söyledi, ona iyi bakmamı tembihledi. Eşine selam söyledim.  

Kedilerin olmadığı bir sokakta yürüyorduk. Adımlarım yavaştı ve bir yere çekiştirilmiyordu. Uzun bir süre yürüdük, ana caddeye çıkmadığımız için genelde yalnız kaldık. Bir kedi gördüm, duvarın üstündeydi, kedim fark etmedi. Birkaç yaşlı insan gördük, evlerinin kapısının önünde çekirdek çitliyorlardı. Balkonda çay içenler bizi izledi. Mahalleye girmiştik. Tanıdık simalardan kaçmak için evimin arkasındaki sokağa saptım. Çocukların eğdiği telden atlayarak bahçeye sızmayı planlıyordum. Oturduğum apartmana geldik. Arkasında büyük, boş bir arazi vardı. Sarı çalılar uzamıştı, ortasında kurumuş bir ağaç vardı. Bitki örtüsü, poşet takıp çöpten kıyafetler giymişti, burayı kedim çok seviyordu. Tasmasını çekiştirmeye başladı, onu rahat bıraktım. Tutacak da peşinden geliyordu. Çöplere takılması kedimi yavaşlattı, ama o pes etmedi. Zıplayarak yolunu açtı. Ağaca vardığında birkaç kez yuvarlanmış, dikenli çiçeklere bastığında acıyla miyavlamıştı.  

Apartmana baktım, arkadaki küçük balkon ve bir pencere görüyordu bu araziyi. Perdeleri kontrol ettim, balkonda kimse görünmüyordu. Ağaca doğru yürümeye başladım. Kedim tepesine çıkmıştı, tutacak aşağı sarkıyordu. Ağacın kurumuş kabuklarına çarparak onları ağaçtan kurtardı, bu hızını kesti, hafifçe sallanarak dönmeye başladı. Kedimin altına geldiğimde durdum, tutacağa vurdum, kedim sarsıldı, dengesini koruyamadı ve yere düştü. Bana tısladı ve kuyruğunu havaya dikti. Ben ilerlemeye devam ettim. Dikenlere basmamaya dikkat ediyordum ama birkaç çöpün ayakkabımı kirletmesine engel olamamıştım. Kedim ağaçtaki yerine oturdu. Uzun çalıların içinde kaybolduğumda durdum. Bana çarpanları eğip bükerek aralarında kendime alan açtım. Kemerimi çözdüm, pantolonumu ve külotumu indirip yere çöktüm. Karnım ağrıyordu, eve gitmek istemiyordum. Kedim miyavlamaya başladı. Birilerinin geldiğini anladım.