Seyirciye sahip olmak hoşuna gitmişti Korsk'un. Bir kişinin yaptıklarını izlenmesi ve destekleyen hareketlerle bunun belli etmesi güzel bir his uyandırıyordu onda. Ritim arttıkça yapılan her ne olursa olsun ahenkleşiyor, bütüne ulaşan parçalar gibi anlam kazanıyordu. Ne garip diye geçirdi içinden. ''Kestiğim boyunlar onların olabilirdi. Buna rağmen övüyorlar beni saf yürekli varlıklarım.''

Gerilmiş derilere tahta sopalarla vurarak başlamıştı arenada ki dövüş. Yaratıcısına ibadet için hazırlanan grubun ısınma harekelterinin başlangıcını sağlıyordu adeta. Her vuruşta daha da yükseliyordu bedenler yukarıya doğru. Her vuruşta bir sonra ki pozisyonuna kavuşuyordu kulluk mertbesi. Delirmek, en iyi olan hal demekti bu topluluk için. Öyleyse saflığa ulaşması gereken tüm bilinçlere yardım edebilirdi Korsk. '' Sizin için bunu yapabilirim. Teşekkürünüzü sonradan kabul edeceğim elbette.''

Ona saldıran ilk kişi, uyandığında karşısında duran ve yemeğinde hak talep eden o adamdı. Korsk'u ilk hayal kırıklığına sahip gözlerle karşılamıştı. Şimdi ise sevinç ile bakıyorlardı ona doğru. Parıldayan, selam veren gözlerle. Bir çok çiviyi parmakların arasına yerleştirmiş, kolunu ise avını müthiş dans gösterisiyle büyülemeye çalışan bir yılan gibi sağa sola hareket ettiriyordu. '' Keşke uyanamasaydım diyeceksin pislik. Ama merak etme fazla delmem derini. Ateşte pişirirken etini, sularının akmasını istemem o boşluklardan.'' diyerek atıldı Korsk'un üzerine.

Ne olduğunu bile anlamadan yerde buldu adam kendini. Kalabalığın sesi boğuklaşmış, görebildiği tek şey geminin tavanından süzülen soluk ışıktı. Gölgeye sahip olmaya başladı ışık ardından. Düşmanının yüzü bu aydınlığı kesiyordu artık.''Kanının kokusunu daha fazla sevdim. Akıt benim için durma.'' diyerek kahkaha atıyordu önünde. Çivili ellerini ona doğru savurduğu sırada, kavrayamadığı kadar hızlı bir hareketle arkasına geçmişti düşmanı. Tek bir hareketle boynu boydan boya kesilmiş, ardından yerde bulmuştu kendini. Alacağın ders son dersin ise, öğrenmenin ne anlamı kalırdı ki.

Korsk, öldürmeyi diğer herşey kadar anlamlı bulurdu. Adım atmak ilerlemek içindir, görebilme anlama ile eş değerdir, konuşmak sahip olduğunu aktarmaktır. Öldürmek, hatırlatandır. Tüm eylemler gereklidir yaşam deneyiminde. Hepsinin kendi sebebi ve amacı vardır sonuçta. Diğer tüm yetenekleri gibi bu konuda da ustalaşması gerektiğini bilerek başlamıştı öldürmeye. Zevk ya da eğlence için değil. Gerekliliği bir şekilde belli ediyordu kendini, bu sefer hayatta kalmak için yapmalıydı bunu. Hatırlaması gerekeni keşfetmenin sevinci ile. ''Tüm hayatlar eşittir, senin yaşamının benimkinden değerli olduğunu söyleyen kim sana?''

Bir kaç kişiye daha hatırlattıktan sonra bu dersi, Hamre'yi aradı gözleriyle. Yeni dostunu şimdiden özlediğini hissetti. Elinde ki alet çok işine yaramıştı. Karşılığını vermeden ayrılmak istemiyordu ondan. Arenada ki en iri iki adamın onu sıkıştırdıklarını görünce fırsatın karşısında olduğunu düşündü. '' Başkalarının kanlarıyla kaplı yüzüm. Geminin yarattığı basınçtan olsa gerek, hiç böyle fışkıran kanlara sahip bedenlerle tanışmadım öncesinde.'' diye bağırarak yaklaştı dostuna. Aynı anda da iri adamlardan sıyrılıp yakınlaşmaya çalışarak. ''Benim Korsk. Tanıdın mı?''

Hamre, savaşın başladığını söyleyen davul seslerini duyduğundan beri tek yaptığı şey kesmek, parçalamak ve kırmak olmuştu. Tüm evren, içinde kemiklerin deri parçalarının olduğu bir denize dönüşmüştü. Ve bu denizde yanlız olarak yüzmeyi iyi biliyordu. Karşısına çıkma cesareti gösteren herkesi ustaca alt ediyor bir sonraki avına en baştan yenilenmiş tüm enerjisi ile saldırıyordu. Arenenın kurallarına alışmıştı artık. Seyircinin seni sevmesi ile öldürülme olasılığın daha da artıyordu ama ardından verilecek ziyafette payın büyük olurdu. Ne kadar kesik baş o kadar yemek demekti bu düzende. Yapılan her tezahürat, tabağına konulan et demekti.

Savaş oyunun bitmesine fazla bir zaman kalmamıştı. ''Bunları da atlatırsam bugün de doyabilirim. Tek yapmam gereken bu iki tepeyi aynı anda aşmayı becermek.'' diye geçiriyordu içinden. Rakiplerinin gücünün farkındaydı. Ondan daha iri ve korkutucu duruyorlardı. Teke tek olsalar fazla bir emek harcamadan alt edebilirdi ama karşısındaki iki aygırdan bu nezaketi bekleyemezdi. Onunla aynı amaç için buradaydılar. En kısa zamanda öldürmek. Olabildiğince zaman kazanmalıydı, bir başkasının dişinin arasına takılan et olmayı hiç istemiyordu.

Işığın yükseldiğini hissetti birden. Adrenalin yüzünden ısınmış vücuduna hoş bir serinlik gelmeye başladı ön tarafından. O yöne çevirdi bakışlarını ve duşunu su ile değil de kan ile almaya karar vermiş Korsk'u gördü karşısında. Sevinç içinde bağırarak ona doğru geliyor, duymasını istediği müjdeleri varmış gibi davranıyordu. ''Gözlerim hala aynı ama bu tanımanı kolaylaştırır.'' diyerek iki adamın ayaklarının arasından kayarak geçti bir anda. Suyun üzerinde süzülen bir yaprak gibi hiç zorlanmadan emek harcamadan yapmıştı bu hareketini. Ardından sıcak bir gülümseme ile tam yanında durdu Hamre'nin.

'' Hala yem olmamışsın bakıyorum.'' diye karşıladı sevgili dostunu Hamre. Bir taraftan iri düşmanlarına karşı kendini savunuyor bir taraftan da Korsk'u inceliyordu. '' Nasıl olurda bu kadar hızlı olabilir? Anlaşılan yanlış yargılamışım bu deliyi.'' diye geçirdi içinden.

Korsk, terle kaplı alnında kanın parıldadığını hissediyordu. Gözleri ise kararlılıkla parlıyor, nefes alıp verirken de gücünü topluyordu. Önünde duran iki iri adam, korkusuzca ileri atılıp saldırıya geçtiler. Her hamlelerinde güçlü yumrukları hedefine isabet ettiğinde etkileyici bir çarpma sesi yankılanacağı kesindi..

Ancak Korsk, hızını ve becerisini kullanarak saldırılarından kaçmayı başarıyordu. İri adamların saldırılarını boşa çıkartıyor, kendi güçlü darbelerini karşı tarafa ulaştırıyordu. Dövüş sahnesi, vahşi bir dansa dönüşüyordu; kollar, bacaklar ve yumruklar birbirleriyle çarpışırken havada izler bırakıyordu.

Korsk'un nefes alışverişi hızlanıyor, gücü azalmaya başlıyordu. Ancak içindeki azim ve hırs, ona güç veriyordu. Son bir çaba ile iri adamlardan birinin bacaklarına güçlü bir tekme savurdu. Adam sendeledi, dengesini kaybetti ve yere düştü. Tekrar kalkmasına fırsat vermeden üzerine çıktı dev et yığının. Önce göğsüne birkaç bıçak darbesi indirdi. Yaptıklarını izleyemesin diye gözlere girişmeye başladı. Her vuruşunda saydam sıvı dışarı çıkıyordu adamın gözlerinden. Zevkin doruğuna varmış gibi fışkırıyordu kafa tasanın boşluğundan dışarı doğru. Diğer adam ise şaşkınlıkla o yönüne baktı. Bedenin büyüklüğünü unutmuş bir şekilde geri geri yürümeye başladı. Bulaşmak istemeyeceği biri olduğunu geç anlamıştı. Korsk, kalan enerjisini toplayarak son darbeyi de ona indirdi. Bıçak havada hedefine doğru yol alırken zaman durmuş gibiydi. Ve başının tepesine isabet ettiği anda, sessizlik yerini bir çarpmanın gürültüsüne bıraktı. İri adam geriye savruldu ve gövdesinden kesilen bir ağaç gibi yere çakıldı.

Korsk, yorgun ve kan revan içinde dururken zaferin tadını çıkardı. Her iki iri adam da etrafa dağılmış birer yaprak gibi yerde yatıyordu. Dövüşün bitmesiyle birlikte izleyicilerden gelen alkışlar, onun kahramanlığını taçlandırdı. İzleyiciler ayağa fırlıyor, coşkuyla alkışlıyorlardı. Arenada bir enerji dalgası yayılıyor, seyircilerin gözlerine hayranlık ve saygı yansıyordu. İstedikleri kandı ve Korsk bunu onlara vermişti. O an, genç adamın cesaretini ve yeteneklerini takdir eden bir koro gibi yükselen tezahüratlarla dolu bir şarkı hakimdi arenaya.

Seyirciler, Korsk'un gösterdiği olağanüstü mücadeleye şahit olmanın verdiği büyülenmişlikle birbirlerine baktılar. İri adamların gücü karşısında, tek başına verilen savaşın ne denli etkileyici olduğunu anlamışlardı. Genç adam, arenanın ortasında dururken etrafındaki insanların yüzlerinde hayranlık ve saygıyla dolu ifadeler görebiliyordu.

Seyircilerin alkışları kesilmeden bir süre daha devam etti. O andan itibaren Korsk, arenanın kalbinde tüm seyircilerin gözünde unutulmaz bir figür haline geldi. Kimi alkışlarını yükselterek onun büyüklüğüne bir katkıda bulunurken, kimi ise sessizce başını eğerek, ona, gösterdiği kahramanlığa saygı duyuyordu.Korsk ve Hamre, kendi başarılarını kutlamadan önce gözleriyle etrafa bir göz attılar. Onalara sevgi ve minnet dolu bakışlarla bakan insanları gördüler. İzleyicilerin yüzlerindeki gurur, kalplerine ilham verdi. Onların bu mücadelesi, birilerinin hayatında umut ışığı olabileceğini düşündürdü.

Sonunda, Korsk teşekkür eder gibi seyircilere başını hafifçe eğdi ve bir selam verdi. Seyirciler bu jeste daha da coşkulu bir şekilde yanıt verdi, alkışlarını daha da yükseltti. Her birinin içinde hayranlık ve minnetle dolu bir his vardı.

Korsk ve Hamre, zaferin getirdiği gururla arenadan ayrılırken, izleyiciler onun ardından bakıyorlardı. Artık, onların zihinlerinde efsanevi bir figür olarak yaşayacaktı. Dövüşün sonunda, seyircilerin gözlerinde sonsuza kadar yaşayacak ve yüreklerinde yer edecekti. Korsk bu his ve gururla zindana yönelmişti. Hamre ise az önce neler olduğunu, bu çelimsiz gencin nasıl olurda bu denli yetenkli olduğunu çözmeye çalışıyordu. Korsk saniyeler içinde kendisinin on katı güçlü iki adamı devirmiş ve sonsuz bir acımasızlıkla bıçak darbelerine boğmuştu. Her şeyden önce hayatını kurtarmıştı. Daha önce kimsenin denemeye bile kalkmadığı birşeydi bu.

''Senin kim olduğunu bilmiyorum genç arkadaşım ama bundan sonra yanından ayrılmayacağıma dair sözümü veriyorum sana.''