Bazı zamanlarda istersin ki canının ötesinden, içlerden bir ses duyasın; bir el uzansın istersin ki okşasın seni. Derinliğine katlanmış, suyun yüzüne çıkmayı başarmış bir kol sarılsın sana. Karanlığından korkmayan bir ışık, yolunu aydınlatsın. Omzunda ağlayacağın bir merhaban olsun. Seni saran sarmayalan bir battaniye gibi korusun istersin birileri; seni, içinden geçen kıştan.


Arzun vuku bulduğunda aydınlanır elbet zifiri karanlığa mahkum kalmış ruhun. Geceden geçersin elbet. Doğan güneşi görürsün elbet fakat hayat bazen öyle bir yerden geçirir ki seni ne yol vardır ne de yoldaş. Senle diğer insanlar arasındaki mesafede dolaştığında tek rastladığın aynada gördüğündür. Ona sıkı tutunamazsan kaybedersin. Bir virajdan dönerken savrulur gider. Geriye de her insanda olduğu kadar bir insan kalır sana. Kendine yardım etme yetin olmadan sadece bir et yığını haline gelirsin.


Yeri geldiğinde kendi sesini kendin çıkaracaksın. Ondan duyacaksın. Kendi başını kendin okşarken fark edeceksin, ne kadar mümkündür kurtarmak kendini içindeki hengâmeden. Kendini bulup su yüzeyine çıkaracaksın ki yarattığın derinlikte kaybolmayasın. Fark edeceksin seni boğanın da kurtaranın da sen olduğunu. Aşacaksın karanlığı. Bazen yakacaksın elinde kalanı, aydınlanmak için ama sen kendi gecene yıldız olduğunda göreceksin nasıl kıvılcımlar var içinde kendini aydınlatmaya yetecek ve belki başkalarına dahi yetecek ateşi göreceksin içinde. Hem ısıtan sizi hem de aydınlatan... O zaman bileceksin içindeki cevheri, düşünce kalkmak gerektiğini. Hatta bileceksin karanlıkta nasıl yürüyeceğini yolundan sapmadan. Karanlığına katlanabileceğini göreceksin. Dışarıdan gelse de gelmese de çağrına bir cevap, sen içinde bulacaksın yarana sürecek merhemini. Sen, sana tutunacaksın, daha iyi kavrayacağın bir şey olmadığını gördüğünde. Güzel olacak sonra, güzel.