ağıtlar ve ayinler tutuşuyor elimi her bıraktığımda
elsa yüreğin kendisinden habersiz duruyor karşımda
ağrılar somut bulup özümsedikçe bedenimi
affından ayrı argın bir tay kadar düşüyorum
ciltsiz hayatından tutunup okudukça boş sayfalarını
ayrılıklar mimleniyor mayhoş dudaklarımda
yine yeni kelimeler bulup ikiye ayırıyorum
elimde musa'nın asası da yok üstelik
saksılarda karanfil yetiştiremiyorum
kana bulanmış çakıllardan sadece yeni dinler yeşerebiliyor
haykırışlarım yankılandıkça içimde
düşlerin gerçeklik payını hesaplamaktan uzak duruyorum
karanlığın dilini kullanan kaç kişi kaldı sanki
ne diye kendini anlatmak için kendini harcıyorsun
solgun duvarlarımda sonsuz dua saklanıyor
bavyera'dan görebiliyorum yalnızlığını
rüzgarını bekleyen kum taneleri gibi oluruna teslim
darağacına yuva kuran ağaçkakanlar kadar ölüme sevdalı
göz kapanlarım yorgunluğumu sahiplenip
beni, benden kurtarmak istediğini anlıyorum gökyüzüne her baktığımda
kaburgalarımdaki kızgın hançer
mezarımdan doğrulup bir sırrı muhafaza eder gibi
gerdanından boydan boya karanfiller öpüyorum
öptükçe ölümler doluyor ve anneler ağlıyor
zifiri nidalar aydınlatır yanık ve gömülmüş şehirleri
bir hatıram ayaklanmış
şehrin aynalarından kaçarken karşılaştığım
o son vedanın müphem yalınlığının merhabası
şimdi bu manasız varlığıma yadigar bir kalbim var
bu engin tepelerinin ardından güneş kendisini bırakıp
akşam olunca
kaybettiklerimi hatırlayacağım
bunu farklı dillerde farklı şekilde ifade ediyorlar
yani şu mahcup revizyon ve hüznümle debisini değiştirdiğim hayatım
son bulmak için çabalarken
beni bu sahnede tutan ne bilmiyorum
Kevser Karakaş
2021-09-19T23:35:27+03:00Güzeldi, bitişi ayrıca sevdim. Kaleminize sağlık. :)